Hedefimiz geleceğin teknolojilerini yerlileştirmek ve millileştirmek

Pavotek olarak öncelikli hedeflerinin geleceğin teknolojilerini yerli ve milli olarak üretip, yarının takipçisi değil, öncülüğünü yapmak olduğunu söyleyen Ömer Ragıp Özkan, yeni dünya düzeninde rekabetçilikte öne çıkmak için sadece yeni fikir üretmenin yeterli olmayacağını, bu fikri ilk gerçekleştiren olmak gerektiğini vurguluyor. 

Kurulduğu günden bu yana savunma sanayii alanında 60’tan fazla ürün ve proje devreye alan Pavotek, savunma sektörüne kazandırdıklarının yanında endüstriyel tarafta da pek çok ilk, pek çok ürün ortaya koydu. 

Pavotek’in temel hedefinin geleceğin teknolojilerine öncülük eden ve bu teknolojileri millileştirmek olduğunu ifade eden Pavotek Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Ragıp Özkan, yakın zamanda Uzak Doğu, Avrupa ve Orta Doğu pazarlarında olmak için çalışmalarını sürdürdüklerini söylüyor.

Dünyada hızla artan rekabetçilik anlayışının sadece giyilebilir teknolojiler alanında değil, tüm sektörlerde revizyonu zorunlu kıldığını aktaran Özkan, “Tüm dünyada kopya edilemeyen bir ürün ortaya koyabilmek için artık hız kaçınılmaz hale geldi” diyerek, rekabetçilikte yenilikçi fikirlerin sayısının sürekli arttığını buradaki temel ayrışmanın ise ilk olmakla gerçekleşeceğinin altını çiziyor.

Öncelikle Pavotek’in çalışmalarından ve gelecek hedeflerinden bahseder misiniz? 

Kurulduğumuz 2003 senesinden bu yana, öncelikle kıymetli insan kaynağımızın, ardından da yerli tedarik zincirimizin gücünü artırmak ve teknoloji geliştirme vizyonuyla hareket ediyoruz. Gelecek stratejimiz, bu doğrultuda ülkemizin milli teknoloji hamlesi ile paraleldir; yurt dışından temin edilmesi aşamasında ambargolarla zorlandığımız dönemleri geride bırakarak, Ar-Ge yatırımlarıyla ekonomimizi içeriden besleyerek teknoloji ihraç etmeyi hedefliyoruz. 

Savunma teknolojisi altyapımızdan gelen yüksek teknoloji tasarlayıp gerçekleme uzmanlığımızı; biyomedikal, akıllı şehir, yapay zeka, 5G/6G teknolojisi gibi sadece bugünün çözümü değil, yarının da çözümü olacak alanlara aktarıyoruz. 

Son olarak, temel amacımız, bugünü yakalayan değil, gelecek teknolojileri takip eden de değil; geleceğe öncülük eden firma olmak.

Giyilebilir teknoloji alanında ortaya koyduğunuz ürünler neler? Ürünleri yurt dışına sunma hedefi var mı? 

Savunma sektörüne kazandırmaya çalıştığımız giyilebilir teknolojilerin başında; askerlerin sağlık durumunu uzaktan takip eden ve komuta merkezi ile kablosuz/kesintisiz görüştürmesine imkan veren cepte taşınabilir mobil altyapılar geliyor.

Endüstriyel tarafta ise, COVID-19 pandemisiyle gündeme gelen sağlık teknolojileri alanında, hassas/güvenilir ölçümler yapan sürekli ateş ölçer ve iBeacon SO2 & Nabızölçer projelerimizi giyilebilir teknoloji kapsamında gerçekliyoruz. Henüz bu konuda aktif ihracatımız olmasa da Orta Doğu, Uzak Doğu ve Avrupa pazarını hedefliyoruz.

Giyilebilir teknoloji pazarı girişimcilik ve start-up ekosistemi içinde nerde duruyor? Teknopark İstanbul gibi kurumlar, bu ikili kültürün gelişmesinde nasıl bir anlam ifade ediyor? 

Pavotek olarak girişimcilik ruhumuzu hiç kaybetmedik. Start-up hevesi ile iştiraklerimizle beraber 300’ü aşan insan kaynağımızın gücüyle sağlam adımlarla ilerliyoruz. Teknopark ekosisteminin bir parçası olmak, kuluçkada yer alan firmaların gelişimini desteklediği kadar bizler gibi sektörde daha uzun süredir var olan firmalara da tutku aşılıyor. 

Yeni ve dedike alanlara yönelmiş genç firmalarla görüşmeye her zaman kapımız açıktır. Gelişime, dolayısıyla eleştiri ve iş birliklerine inanan, birlikten kuvvet doğar felsefisini benimseyen bir genetiğimiz var. Bu anlamda bu çeşitlenmiş ekosisteme ev sahipliği yapan Teknopark İstanbul’da yer almanın ayrıcalığının farkındayız.

Küresel ekonominin bu, hızla yükselen rekabet alanında firma ve girişim sayısı her geçen gün artıyor. Ayrışmak için sizin yol haritanız nedir? 

Küreselleşmenin etkisiyle, bir alanda uzun seneler boyunca iş yapmanın imkanı kalmadı. Bu, bizim gibi firmalar için aslında avantaj. Çünkü zaten uzun senelerdir kazancımızın büyük bir bölümünü know-how’a, yeni insan kaynağına, büyümeye, yeni teknoloji alanlarına ayıran bir doğamız var. Ayrışmaya çalışmak diye bir şey yok, bu, doğamızın tam da kendisi. Yol haritamızı tekrar belirtmek gerekirse, gelecek teknolojileri milli teknoloji olarak belirleyen firma olmak.

COVID-19’un iteklemesi ile artan dijital faaliyetler ve ürünler de hesaba katıldığında, önümüzdeki dönemde giyilebilir teknoloji pazarı nereye varacaktır? Türkiye pazarı küresel içinde nerede duruyor? 

COVID-19, firmaların artık tek başına var olabilme savaşında zaman mevhumuna yenik düşebileceğini gösterdi. Sadece giyilebilir teknoloji için değil, tüm dünyada kopya edilemeyen bir ürün ortaya koyabilmek için artık hız kaçınılmaz hale geldi. Farklı disiplinlere hızla sahip olmaya çalışmak yerine içeride kümelenmeler, dernekler ya da Teknopark İstanbul gibi özel bölgelerde hem sanayi hem de akademi-sanayi iş birliklerinin artırılması gerektiğini düşünüyorum.

Kaynak: Teknopark İstanbul Target dergisi 7.sayısı
 

Yorum yapın