İngiltere ile Hindistan'dan gaz türbinli motorların üretiğimi için işbirliği

Hindistan’ın Aeronautics Limited (HAL) şirketi ve motor üretiminin küresel markası İngiltereli Rolls-Royce, genişleme planlarının bir parçası olarak, Hindistan'daki Rolls-Royce MT30 gemi motorları için kurulum, paketleme, pazarlama ve hizmet desteği sağlayacak bir mûtabakat zaptı imzaladı. Bu mûtabakat zaptının şemsiyesi altında, hem Rolls Royce hem de HAL, denizcilik uygulamaları alanında ilk kez birlikte çalışacak.

Bu hafta başında yayımlanan resmî bir açıklamada, HAL Genel Müdürü R Madhavan, "Rolls Royce, anlaşma kapsamındaki MT30 motorları haricinde, Hindistan'daki tersaneler tarafından yapımı planlanan hovercraft aracında MT7 deniz motorunu kullanma fikrini de araştırıyor. Ve bu çok boyutlu ortaklık, HAL’ın Hint tersaneleri ile gaz türbinli motorlar üzerinde çalışan IMGT bölümünün zengin üretim deneyiminden yararlanacak.”

Rolls Royce şirketinin Hindistan ve Güney Asya bölümü Başkanı Kishore Jayaraman da yaptığı açıklamada, “Şirketimizin deniz araçlarının itki motorlarının üretimi alanında yarım yüzyılı geride bırakan deneyimini, ortağımız HAL’ın Hindistan iç pazarında gaz türbinli motorlar alanında kazanmış olduğu pazarlama deneyimiyle birleştiriyoruz. Böylelikle, bu iki seçkin şirket, mevcut deniz savunma araçlarının daha da geliştirilmesi için büyük bir sinerji yaratmış oldu” diye konuştu.

Öte yandan, bu dikkat çekici ortalığa bir yorum da Rolls-Royce Savunma Bölümü Başkanı Tom Bell’den geldi. Bell, imzalanan yeni işbirliği anlaşması hakkında şunları söyledi:

“Hindistan’ın savunma alanında modernleşme ve kendine güven vizyonuna odaklandığı şu dönemde, Rolls Royce üretimi MT30 motorlarını ortağımız HAL ile birlikte bu ülkedeki potansiyel müşterilerimize tanıtmayı dört gözle bekliyoruz. MT30, geleceğin motorudur ve bütünüyle geleceğin deniz platformları için tasarlanmıştır. Bu motor, Hint donanmasının hem bugünkü, hem de gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü teknik donanıma sahiptir.”

Gaz türbinli motorlarda bütünüyle dışa bağımlı bir ülke

Hint donanması, savaş gemilerinde kırk yıldan daha uzun süredir itiş gücü kaynağı olarak Ukrayna ve ABD kökenli tedarikçilerden satın aldığı gaz türbini teknolojisini kullanıyor. Gaz türbinlerinin, gerek kompakt yapıları, gerekse savaş gemilerindeki kullanım kolaylıkları ve tatminkâr performansları nedeniyle dünya üzerinde bundan sonra da en fazla tercih edilen savaş gemisi iticileri olacağı öngörülüyor. Hindistan ayrıca bu teknolojiyi deniz kuvvetlerinde savunma amaçlı kullandığı gibi, yüksek kapasiteli gaz türbinlerinden elektrik enerjisi üretimi alanında da yoğun şekilde yararlanıyor. Çünkü, bu tür türbinler enerji üretiminde de düşük yakıt giderleriyle en verimli seçeneği sunmakta.

HAL ve Rolls Royce’un yeni nesil motorlarla Hint savaş gemileri üzerinde yapmayı hedeflediği değişikliği biraz daha teknik olarak açıklayan C41 uzmanı ve stratejik analist Milind Kulshreshtha, savaş gemilerinin tasarımının oldukça karmaşık bir süreç olduğunu hatırlatarak, “Tasarladığınız savaş gemisinin itki gücü ve donatıldığı teknik ekipmanlar, onun muharebede üstleneceği rol ile bire bir uyumlu olmak zorundadır” diyor ve ekliyor: 

“Bir savaş gemisi tasarlanırken, onun tonajı, boyutları ve itici gücünü sağlayacak ekipmanları sürekli bir arada düşünülür. Gemiye konulacak olan ana taşıyıcı motor, şanzıman ve şaftın kapasitesi, o geminin gelecekteki bir deniz savaşında hızını, manevra yeteneğini ve dayanıklılığını da peşinen belirleyecektir. O yüzden, savaş gemilerinin ilk üretim ya da sonradan modifikasyon çalışmaları rasgele yapılamaz, silah donanımından itici güç motoruna kadar, üzerinde yapılacak her değişikliğin hesapları uzun yılları alır. Bu da Deniz Kuvvetleri’nin yönetim merkezindeki üstün beyinler tarafından titizlikle koordine edilen oldukça yüksek profilli bir teknik çalışmadır.”

Kulshreshtha’ya göre, bir savaş gemisinin itki / tahrik sistemi temel olarak üç ana kategoriden biri tercih edilerek düzenlenebilir: Dizel motor, gaz türbini ya da buhar türbini. Fakat, son dönemlerde ortaya çıkan çağdaş tasarımlar doğrultusunda bunların bir kombinasyonu konumundaki motorlar da (gaz türbinli dizel motorlar gibi) kullanılabilir. Geminin itki sistemi, ona en az kırk yıl ve mümkünse daha fazla bir süre hizmet verecek şekilde üretilir, seçilir ve monte edilir. Hareketin kalbi konumundaki bu teknik yapının da ömrü boyunca gemiye kusursuz şekilde hizmet edebilmesi için, monte edildiği gövdeye cuk oturması, onunla tam anlamıyla bütünleşmesi gerekir.  Geçmişte, motor-gövde ilişkisindeki bu mükemmelliğin kurulması sırasında ortaya çıkan zorluklar nedeniyle, P-28, P-15A ve P-16A projeleri gibi, aynı gemi tasarımları sınıfı altında birden fazla farklı gemi inşâ edildiğini görmekteyiz. Bu mükemmel ilişki ve işbirliğini kurmak gerçek bir mühendislik başarısıdır; oldukça da zordur.”

“Hint donanmasının nicedir aradığı motor bu”

Pekiyi, şimdi de gelelim kritik soruya:

Rolls Royce’un ürettiği M30 motorları Hint donanmasına ait gemilerde bu mükemmel uyumu yakalayabilecek mi? MT30 olarak anılan gaz türbinli Rolls Royce motorlarını özel ve ayrıcalıklı kılan yönleri ne?

Milind Kulshreshtha, Financial Express Online sitesine yaptığı açıklamada bu soruya da şöyle cevap vermekte:

“Britanyalı şirketin ürettiği gaz türbinli motorlar, dünyanın çeşitli ülkelerindeki sivil ya da askerî kullanımlarıyla rüşdlerini artık ispat etmiş durumdalar. Teknik yeterlilikleriyle ilgili hiç kimsede en ufak bir kuşku yok. Üstelik, HAL şirketi de Rolls Royce ile uyum içinde çalışma konusunda uzun yıllar öncesinden başlayan bir piyasa pratiğine sahip bulunuyor. Bu Hint şirketi, 1981 yılından itibaren, İngilizlerin Jaguar savaş uçaklarının motorları olarak bilinen Rolls Royce Turbomeca Adour MK 804  ve MK 811 için lisanslı çalışmalar yürüttü. Yani, hem ürün, hem de kurulan işbirliğine güvenmek için yeterli nedenimiz var.

Buna karşılık, işin sübjektif kısmını bir kenara bırakıp teknik kısmına biraz daha derinlemesine girersek, o cephe de olumlu yönler görmekteyiz. MT30 modeli gaz türbinli motorlar, verimli bir güç-ağırlık oranına sahip. Bunlar deniz yüzeyinde yeterli itkiyi sağlayabilmek için aero-türevli olarak tasarlanmış motorlar. Normal bir duruş ya da acil bir kapanmadan sonra da herhangi bir zamanda türbinlerin yeniden çalışmaya başlatılmasını engelleyen operasyonel sınırlamalara sahip değiller ki böyle önemli bir özellik şu anda Hint donanması tarafından kullanılan geleneksel gaz türbinlerinde mevcut değil. Mevcut sistemde, gemiyi olağan ya da olağandışı nedenlerle durduğunuzda, yeniden çalışabilmesi için üzerinden belirli bir süre geçmesini beklemek gerekiyor. Bu motorlar ise o tehlikeli bekleme süresini bütünüyle ortadan kaldırıyor.

Bunun dışında, MT30 türbinleri düşük titreşim seviyelerine sahiptir, böylece yüzeyde ilerleyen gemiyi suda daha sessiz hâle getirir, Pekiyi, bu sessizlik artışı, gemiye ne avantaj sağlayacaktır? Geminin gövdesinin daha az gürültü üretmesi nedeniyle, üzerinde faaliyet göstererek denizi tarayan sonarların da o çevredeki denizaltıları algılama yetenekleri artar. Bu da yeni motorların getireceği bir diğer önemli avantaj.

İngiltere Kraliyet Donanması’na bağlı 65,000 tonluk modern uçak gemileri HMS Queen Elizabeth ve HMS Prince of Wales, MT30 deniz gaz türbinlerini kullanan en büyük operasyonel savaş makinelerinden bazıları. Ayrıca, MT30 teknolojisi, USS Freedom gibi diğer çağdaş ABD savaş gemilerinde de güvenle kullanılıyor.

Andığımız araçlar, bütün motor itki sistemlerini ve -gelişmiş asenkron motor (advanced induction motor / AIM) teknolojisi ile- elektrik enerjisi üretimini içeren entegre bir tam elektrikli itki (Integrated Full Electric Propulsion / IFEP) sistemine sahipler. Bu da anılan gemilerde enerji üretimi noktasında diğer bütün sistemlerden bağımsız bir çalışma düzeni sağlıyor. MT30 jeneratör paketleri, bunların dışında, ABD Donanması'nın bütünüyle elektrikli Zumwalt sınıfı destroyerleri için de elektrik gücü sağlıyor. Sonuç olarak, dünya çapında yedi önemli gemi türü, bu araçların itiş gücünü üretmek üzere MT30 teknolojisini kullanıyor. Bunlara, Kore Cumhuriyeti (Daegu sınıfı fırkateynler), Japonya (30 FFM fırkateynleri), Avustralya (Hunter sınıfı savaş gemileri), İtalya (Gemilerdeki helikopter iniş iskelesi) ve Kanada donanmasının savaş gemileri dahildir. Böylelikle, Hint donanması da MT30 gaz türbinli motorları tercih etmesiyle, 21. yüzyılın yeni donanma teknolojisi olarak tanımlanan ‘savaş gemilerini elektriksel itkiyle çalıştıran ülkeler’ kervanına katılmış olacak.

Hindistan, yerli malı gaz türbinli motor üretme trenini nasıl kaçırdı?

Hindistan’da halen yerli malı üretim gaz türbini motorları bulunmuyor. Ancak, ülkenin savunma sanayine ilişkin bilgiler içeren açık kaynaklara başvurduğumuzda, Hindistan hükûmetinin, 1961 yılında, Savunma Araştırma ve Geliştirme Örgütü (Defence Research and Development Organization / DRDO) bünyesinde bir alt birim olarak GTRE’yi kurduğunu görüyoruz. Yani, “Gas Turbine Research Establishment / Gaz Türbini Araştırma Kuruluşu.

Bu alt birimin amacı, özellikle askerî gereksinimler için gaz türbini motorlarını inceleyip yeni tasarımlar üretmek ve bunları sahada uygulamaya koyacak projeler geliştirmekti. Hattâ, bu laboratuvar, uygulama aşamasına geçememiş bir proje olarak, “Tejas Projesi” kapsamında “Kaveri” adlı bir jet motoru da tasarlamıştı.

Tıpkı, sonuçlanamayan bu savaş uçağı motor projesine benzer şekilde, donanmanın gemilerinde kullanılmak üzere tasarlanan başka bir gaz türbinli motor projesi de yine bürokrasiye takıldı, türlü türlü engellere maruz kaldı ve Hindistan Savunma Bakanlığı bu sonuçsuz çabalara paralel olarak savaş gemilerini yıllar yılı ithal gaz türbinli motorlarla yüzdürdü.

Adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir Hintli donanma yetkilisi, “Onlarca yılı kaybetmemize yol açan bu büyük ihmalkârlık, donanmamızı, olası bir yaptırım kararı karşısında özellikle kritik yedek parçaların temini noktasında büyük bir çaresizlik içinde bırakacaktır, Bu motorların rutin bakımları ve aşınan parça değişimlerinde bile hiç esnek ve yardımsever olmayan eski anlaşmalara tâbî durumdayız. Bu da donanma mensupları olarak bizleri fazlasıyla rahatsız ediyor” yorumunu yaparken, koca bir filonun böyle ağır bir dışa bağımlılık eşliğinde görev ifâ etmesinin zorluklarına da ışık tutuyor.

Evet, görünen o ki, DRDO’nun henüz 1960’ların başlarında start alan iyi niyetli çabalarına rağmen, Hindistan’ın gaz türbinli motor teknolojisini yerlileştirme çabaları görünmez bazı eller tarafından yarım yüzyılı aşan bir süre boyunca sürekli ertelenmiş ve ülke bu süreçte bütünüyle yabancı tedarikçilere bağımlı olmuş.

Gaz türbinli motor teknolojisini yerli hâle getirme konusunda geçmişin bütün o başarısız girişimleri nedeniyle, bugün bile, HAL şirketi, gaz türbinli MT30 gemi motorlarını Hint tersaneleri tarafından üretilen yerli ve çağdaş savaş gemilerinde uygulayabilmek için Rolls Royce’un ileri düzeyde teknik danışmanlığına gereksinim duyuyor.”

Aynı üst düzey subay, açıklamalarına şu nihai yorumu da ekledi:

“Hindistan olarak, savunma alanında kendi kendine yetebilme düzeyine çıkabilmek için tutkulu bir kararlılık sergilemeye başladık.  Bu süreçte DRDO ve onun geçmişte hazırladığı teknik raporların da değeri anlaşıldı, şimdi onların hepsi yeniden inceleniyor. Bundan sonrasında artık asla ithal ürün ve hizmetlere bu kadar bağımlı bir savunma politikası yürütülmemeli, yoksa devletin özgüven politikalarına yaptığı büyük yatırımın sahada istenilen karşılığı alabilmesi pek mümkün olmayacaktır.”

Yorum yapın