Ülkemizin bilimsel ve teknolojik gücünü arttırmak!

Ülkemizin bilimsel ve teknolojik gücünü arttırmanın en önemli yolu, dünyada ilk sıralarda yer alan, bilimsel gücü üst seviyede olan üniversitelere sahip olmaktır. Bu da bilimsel olarak güçlü, Ar-Ge ve inovasyon yeteneği yüksek, çok iyi yetişmiş bilim insanı kaynağıyla mümkün olabilir. Bunun için özellikle genç ve nitelikli akademisyenlere çok iyi imkânlar sunularak yetişmeleri sağlanmalıdır. Bu yazımda bazı önerilerde bulunmaya çalışacağım. Burada sunulan önerilerin pratiğe geçmesi ve başarılı sonuçlara ulaşması, akademisyenlerin bağlı olduğu üniversitelerin ve Yüksek Öğretim Kurulunun yapacakları bilimsel çıktılara odaklanan düzenlemelerle mümkün olabilir.

Temelden başladığımızda; ilk olarak yüksek lisans ve doktora ders döneminde bir ders mutlaka makale ve Ar-Ge projesi yazma üzerine olmalıdır. Bu ders kapsamında; literatür tarama, gerçek anlamda bilimsel yayın takip etme, bilimsel yayın yapma ve proje yazma teknikleri öğretilmelidir. Birçok üniversitemizde son yıllarda yaygın hale gelen yüksek lisans ve doktora mezuniyetinde zorunlu kılınan Science Citation Index (Bilimsel Alıntı Endeksi, SCI) ve Science Citation Index Expanded (Genişletilmiş Bilimsel Alıntı Endeksi, SCI-EXPANDED) yayın yapma zorunluluğu standart hale getirilmeli ve özellikle mühendislik dallarında SCI veya SCI-EXPANDED kategorisindeki yayınlar doktora bitirme koşulu olarak zorunlu olmalıdır. Kişi belirlenen sayıda yayın yapmadan mezun olmamalıdır. Ayrıca, bu ders kapsamında Ar-Ge projesi (BAP projesi, TÜBİTAK ARDEB projeleri vb.) hazırlanırken hangi süreçlere dikkat edilmesi gerektiği öğretilmelidir. Projelerin hazırlanmasında öne çıkan “özgün değer”, “yöntem”, “proje yönetimi/ekip/altyapı”, “proje çıktıları”, “yaygın etki” ve “riskler ve risklerin yönetimi” çok detaylıca ele alınmalıdır. Son olarak ise, örnek bir konu belirlenerek proje hazırlanması/yazımı süreçleri uygulamalı olarak yapılmalıdır.

Öğretim üyelerine bilimsel araştırmalar için yıllık asgari ücretin en az 10 katı bütçe verilmelidir. Bu bütçeler ve harcamalar üniversitelerin Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) birimi tarafından takip edilmelidir. Eğer bir akademisyen destek neticesinde nitelikli yayınlar ve patentler çıkarmışsa bir sonraki yılın bütçesi asgari ücretin 15 katı olarak uygulanmalıdır. Sürdürülebilirlik devam ettiği sürece 15 katı olarak devam ettirilebilir. Bu bütçe, Bitirme Projeleri, Ar-Ge çalışmaları ve alınacak eğitimler için kullanılmalıdır.

Akademisyenler tarafından kullanılan yazılım lisansları tek elden veya merkezi alınıp, bütün araştırmacıların bunlara erişimi sağlanmalıdır. Aynı zamanda, bu yazılımların temel seviyeden en üst seviyeye kadar eğitimleri çevrimiçi olarak kullanıma açılmalıdır. Bu sayede, her üniversitenin ayrı ayrı program satın alması engellenir. Tek elden yazılımlar için alım planlanabilir veya üniversitelere çok özel fiyatların uygulanması sağlanabilir.

Üniversite yönetimleri öğretim elemanlarını liyakat esaslarına göre istihdam etmeli, gerçek manada ihtiyaç duyulan kadrolara elemanlar alınmalıdır. Kişiye özel kadro açılmamalı, açık bulunan pozisyonların gereksinimlerini karşılayacak insanlar seçilmelidir.

Araştırma Görevlisi kadrosu artık kaldırılmalıdır. Yurtdışında olduğu gibi, her üniversitede araştırma bursiyeri ve ders bursiyerleri gibi yapılanma olmalıdır. Her bir bursiyere asgari ücretin 2 katı ücret ödenmeli ve genel sağlık sigortası yapılmalı, öğrencinin derslerindeki ve araştırmalarındaki performansına göre yıllık değerlendirme yapılmalı, yüksek lisans için en fazla 2,5 yıl, doktora için ise 5 yıl burs verilmelidir. Doktorasını tamamlayan öğrenci, kendi üniversitesi yerine başka bir üniversitede göreve başlamalıdır. Doktora yaptığı üniversitede kadro almak isterse bu en erken doktoradan 10 yıl sonra gerçekleşmesi mümkün olmalıdır.

Atanma kriterleri Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzak Doğu’daki orta/üst seviyedeki üniversitelerin seviyesinde olmalıdır. Kriterleri sağlayan akademisyenlerin/araştırmacıların kadrosu çok hızlı şekilde verilmeli, kadrolar arasında ciddi maaş farkları olmalıdır. Çalışanla çalışmayanı mutlaka ayırt edecek, teşvik edici çıktı odaklı parametreler belirlenmelidir. Herkes doçent ve profesör olmak zorunda değildir. Standart hale getirilmiş dünya ile rekabet edebilecek atanma kriterlerini sağlayanlar bu kadrolara alınmalıdır. Üniversitelerde başarısı yüksek akademisyenler mutlaka yıllık bazda ödüllendirilmelidir. Öğretim elemanları işi dışındaki akademik konsantrasyonunu bozacak işlerle uğraşmamalıdır. Mobbing’e maruz bırakılarak mağdur edilen (edilmekte olan) öğretim elemanı kendi başına hak-hukuk arayışına itilerek daha da mağdur edilmemeli, başta üniversitelerin hukuk müşavirliği olmak üzere kesintisiz destek sağlanmalı, mağdurun yanında olunmalı, idari ve akademik tedbirler korkusuzca alınmalıdır. Eğitim-öğretim, bilimsel yayınlar, projeler ön planda olmalı, hep bu doğrultuda çalışmalar yapılmalıdır.

Üniversiteler biraz daha butik olmalı, herkes her şeyi çalışmamalıdır. Bölgelere uygun yapılanma kurgulanmalı ve uygulanmalıdır. Uygun olmayan yerlere ilgisiz, alakasız, gelişme potansiyeli olmayan bölümler açılmamalıdır. Bölüm açılırken bölgesel ihtiyaçlar ve yetkinlikler ön planda bulunmalıdır. Ülkenin ihtiyaç duyduğu insan kaynağının 1,5 katından daha fazla öğrenci alınmamalıdır. Meslekler özendirilmeli ve Meslek Yüksekokulları meslek öğretecek şekilde eğitim vermelidir. Üniversiteler amaca ve bulunduğu bölgeye uygun şekilde yapılandırılmalıdır.

Akademik teşvik sistemi yeniden ele alınmalıdır. Akademisyenler bir yılda yaptıkları yayından 30 puan ile sınırlandırıldığı zaman fazla yayınlarını bir sonraki seneye planlamak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum ülkemizin yıllık yayın sayısının önüne engel olarak çıkmaktadır. Kişinin yayından ve atıflardan aldığı puan limiti arttırılmalı ve hatta tamamen kaldırılmalıdır. Ayrıca, çok isimli yayınlardaki paylaştırma sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Yayınlardaki kişi sayılarının çok olması, o yayının çok disiplinli çalışıldığının göstergesidir. Akademik teşvikte kişi sayısı 5’e kadar olan yayınlarda puanların paylaşılmaması gerektiğini düşünüyorum. Teşvik sistemi, öğretim elemanlarını tek başına çalışmaya da teşvik etmemelidir. Mevcut akademik teşvik yönetmeliğine göre Q1 kategorisi gibi yüksek etki faktörüne sahip dergilerdeki 2 başlıca yayın ve 25 atıf ile yılda 60 puan alınabilmektedir. Fazla yayın ve atfın bir değeri yoktur. Akademisyenin her yıl tam puan alması zorlaştırılmıştır. Akademisyen bir proje çalışmasını tamamladığı yıl için akademik teşvik puanı almaktadır. Hâlbuki akademik personeli proje yapmaya teşvik etmek için proje yazılıp başvurusu yapıldığında ve/veya projeden aldığı C puana ve/veya proje desteği aldığı dönemlerde de farklı katsayılarla teşvik puanları ile ödüllendirilmelidir. Özetle; akademik teşvik sistemi yıllık tam puan üzerinden çok küçük miktar finansal destek sunmakta, bunun ise ancak yarısı kadarı yayın ve atıfla alınabilmektedir. Bunun yerine akademisyenler ders sayısını arttırarak, bu ücretin 3 katına kadar ek ders zaten alabilmektedirler. Bu durum, akademisyeni daha çok araştırma yerine daha çok ders anlatımına yönlendirmektedir. Burada idealist olan akademisyenlerin ders ücretinden gelecek paraya önem vermeden, Ar-Ge çalışmalarına devam edeceği düşüncesi akla gelebilir. Fakat unutulmaması gerekir ki, Ar-Ge de maddi destek olmadan sürdürülememektedir.

Son yıllarda ülkemizde artan akademisyen sayısına rağmen yapılan bilimsel yayın sayılarında aynı oranda artış görülmemektedir. İndekslerde taranan yayınların yanı sıra uluslararası konferansa katılım sayıları da istenilen rakamlara ulaşamamıştır. Bunun en önemli nedeni; üniversitelerin konferans için katılım desteklerinin çok sınırlı olmasıdır. Bu durum uluslararası bilimsel iş birliklerinin önündeki en büyük engellerden biridir. Çözüm her akademisyene yıllık 2 konferansa katılım desteği sunulmasıdır. Bunlardan en az bir tanesi, yurtdışındaki uluslararası tanınırlığı olan nitelikli konferanslara gitmek olmalıdır. Yurtdışında yapılan çalışmaları içselleştirerek, iş birlikleri ile ülkemiz lehine yeni çalışma alanları açılacak ve bilgi zamanla paraya dönüşecektir. Böylece, konferans vb. etkinler için akademisyene verilen bütçe zaman içerisinde katma değer olarak geri dönecektir.

Üniversitelerde derslikler ve binalar son 10 yılda çok hızlı bir şekilde artmıştır. Üniversitelerimiz altyapı ve derslikler açısından oldukça yeterlidir. Hatta birçok bina ve derslikler yanlış planlama nedeni ile verimli kullanılamamaktadır. Dersliklerin ve binaların verimli kullanılması sağlanmalı, inşaat için ayrılan bütçe laboratuvar kurma ve diğer akademik faaliyetlerde kullanılmalıdır. Akademik personelin birçoğunda proje ve yayın çalışmalarında kullandıkları bilgisayar altyapısı ve çekirdek sayısı kritik öneme sahiptir. Gelişen teknoloji ile bilgisayar ve ilgili yazılımlar eskimekte ve yıldan yıla güncellenmesi gerekmektedir. Akademik personelin temel ihtiyaçları en hızlı şekilde giderilmelidir. Akademik personeli etkin ve yetkin kılacak faaliyetler planlanmalıdır.

Üniversitelerde kullanılan ders kitapları için de çalışmalar yapılmalıdır. Dünyada yaygın kullanıma sahip kitapların telif hakları alınıp tercümelerinin yapılması sağlanarak öğrencilerin ve öğretim elemanlarının hizmetlerine sunulmalıdır. Tercümeler yetkin ve uzman bir ekip tarafından yapılmalıdır. Kitabın dilinin akıcı ve iyi anlaşılabilir olması lazımdır. Resimler ve şekiller çok iyi basılmalıdır. Öğrenci kitabı ilgiyle takip edebilmelidir. Öğrencilerin kitaplarla daha çok vakit geçirmesi sağlanmalıdır. Mühendislerimiz bu kitapları yanı başlarından eksik etmemelidirler. Ayrıca maliyeti kurtaracak şekilde fiyatlandırma yapılmalı ve kitapların satışında kâr amacı olmamalıdır.

Ülkemiz üniversitelerinin dünya markası olması dileğiyle…

Kaynak: Haber.aero / TUSAŞ Genel Müdür Yardımcısı Fahrettin Öztürk 

Yorum yapın