Türkiye’nin askeri dönüşümü: İdlib ve Libya örnekleri (Rapor)

Türkiye’nin yakın coğrafyasında güvenlik merkezli yaşanan gelişmeler Türkiye’nin askeri seçeneklere başvurmasını gerektirmektedir. Ancak savaş alanının her geçen gün karmaşık bir yapıya doğru evrilmesi, savaş alanının fiziki olarak dar bir alana hapsolması, muharip ve sivil unsurların çok yakın konumlanmış olması sahada başvurulan silah sistemlerini de değiştirmektedir. Gerçekleştirdiği harekatlarda sivil hassasiyetini en üst düzeyde önemseyen Türk Silahlı Kuvvetleri, bu sebepten ötürü ikincil hasarı engellemek için insansız hava araçlarını yoğun bir şekilde kullanmaktadır. Düşman unsurları doğrudan silahlı insansız hava araçları ve insansız hava araçlarının hedef tespit ve tanzim desteği sunduğu topçu unsurları ile yüksek hassasiyetle ateş altına alarak etkisiz hale getirmektedir. Bu uygulamanın en güncel örnekleri ise doğrudan muharip olarak rol aldığı İdlib’de ve danışmanlık hizmeti sağladığı Libya’da görülmektedir.

Astana Zirvesi’nden bu yana hem bölgesel hem küresel aktörlerin odak noktası haline gelen İdlib, Suriye’deki 10 yıllık savaşın dar bir alanda yaşanan özeti haline dönüşmüştür. Her türlü askeri mücadelenin yaşandığı İdlib bir yandan yabancı terörist savaşçıların ve muhalif grupların bulunduğu bir savaş alanıyken, diğer yandan da Rusya’nın Lazkiye’deki varlığını koruması açısından silahsızlandırılması gereken bir alan olarak görülen ve rejim tarafından ise muhalifleri anayasa görüşmelerinde zayıflatmak için ele geçirilmesi gereken bir hedef olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple zaman zaman sıcak çatışmaların yaşandığı bölge Suriye’deki savaş halinin kilit noktasına dönüşmüştür.

Astana Görüşmeleri’nin hemen öncesinde ve sonrasında İdlib’de yaşanan hareketlilik ilerleyen süreçte bir askeri çatışmanın yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır. İdlib’de tansiyonun büyük bir çatışmaya dönüşmemesi için uzun zaman çaba sarf edilmiş,  Astana Görüşmeleri çerçevesinde bölgeye gözlem noktaları kurulmuş ve Soçi Mutabakatı ile garanti altına alındığı düşünülen ateşkes süreci izlenmeye başlanmıştır.

İdlib’de yaşanacak herhangi bir gerginliğin yeni bir mülteci dalgası yaratması beklentisi gerçeğe dönüşmüş ve rejimin artan hava saldırıları ve operasyonları sonucunda İdlib’de 2019 baharından bu yana siviller evlerini terk etmeye başlayarak Türkiye sınırına doğru gelmeye başlamıştır. Nitekim son 1 yıllık süreçte rejimin, Rusya’nın ve İran destekli Şii milislerin saldırıları sonucunda Mart 2020’deki yeni anlaşmaya kadar 1 milyondan fazla Suriyeli evini terk ederek Türkiye sınırına gelmiştir.

Kurulan gözlem noktalarının önemini yitirmeye başlaması ve Türk gözlem noktalarının rejim tarafından taciz edilmesi ise tansiyonu artırmıştır. 27 Şubat 2020 günü intikal halindeki TSK personelinin hedef alınması sonucunda 34 Türk askeri şehit düşmüştür. Yaşanan bu saldırıyla birlikte İdlib’de uzun zamandır yaşanması kaçınılmaz olan operasyon süreci başlamıştır.

Temel hedefi rejimin ilerleyişini durdurmak ve bölgedeki sivillerin güvenliğini sağlamak olan operasyon dar bir alanda icra edilmiştir. İdlib’de farklı pek çok aktörün bir arada bulunması Türk güvenlik noktalarına yönelik provokasyon riskini artırırken, siviller nedeniyle ateş gücünün sınırlı, hava savunma ağının etkin ve meskun mahallerin birbirine oldukça yakın olduğu bir coğrafyada icra edilmiştir.

Gerçekleştirilen harekatta TSK kara ve hava unsurlarını koordinasyon içerisinde başarılı bir şekilde planlanmış, harp tarihine geçecek bir İHA/SİHA operasyonu icra etmiştir. TSK’nın gerçekleştirdiği Bahar Kalkanı Harekatı’nın başarılı olmasının arka planında ise son yıllarda terörle mücadele sürecinde İHA/SİHA kullanımı ile kazanılan özgün tecrübe, Türk savunma sanayinin ürettiği milli silah sistemleri ve TSK’nın uzun yıllardır terörle mücadelede inşa ettiği hava ve kara kuvvetlerinin koordinasyon tecrübesi bulunmaktadır.

Bahar Kalkanı Harekatı’nda TSK’nın sergilemekte olduğu performans aynı zamanda Libya’da Türk SİHA’larının kazanmış olduğu tecrübeyle de yakından ilgilidir. Anakaradan uzak bir coğrafyada TSK’nın vermiş olduğu danışman hizmetleri sayesinde sınırlı ateş desteğine rağmen SİHA’ların sahada önemli bir çarpan etkisi yarattığı özellikle Rus menşeili mobil hava savunma sistemi olan Pantsir’lerin etkisiz hale getirilmesiyle görülmüştür. BKH’deki konsepte benzer şekilde hem ET/ED sistemlerinin hem de topçu unsurlarının desteğiyle SİHA’ların taarruzi görevlerde kullanılmasıyla yeni bir konsept oluşturulduğu görülmektedir. Bu da TSK’nın bilinin harekat konseptlerinin ötesine geçtiğini, sahadaki tecrübelerini yeni gelişmelere cevap verecek şekilde dönüştürebilme esnekliğini kazandığını göstermiştir. Yapılan bu çalışmada ise İdlib’deki krizin ortaya çıkışı, sonrasında gerçekleştirilen Bahar Kalkanı Harekâtı’nda hangi silah sistemlerinin kullanıldığı ve Libya’daki danışmanlık hizmetleri kapsamında SİHA’ların etkisi ele alınmıştır.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz: Türkiye’nin Askeri Dönüşümü: İdlib ve Libya Örnekleri

Kaynak: ORSAM

Yorum yapın