Ulusal güvenliğin sağlanmasında yapay zekanın rolü

Yaratıcılık insan zekâsının temel bir özelliği ve yapay zekâ (YZ) için ise kaçınılmaz bir mücadeledir. YZ bilinen kurguyu kendi sistematiğine göre değiştirerek yeni bir gerçeklik oluşturmaktadır. Alan Turing tarafından 2. Dünya Savaşı’nda Almanların kriptolu mesajlarını deşifre etmek için geliştirilen makine, bugünkü anlamda YZ’nin gelişmesine ve ulusal güvenlik ile istihbaratta kullanımına temel teşkil etmektedir. Modern bilgisayarların geliştirilmesi sürecine denk gelen bu dönem, bilgisayar teknolojilerinin stratejik üstünlüğü elde etmek bakımından ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymaktadır.

Gittikçe kullanım alanı genişleyen YZ uygulamaları, devletler arasında güç mücadelesine yol açmış böylece daha şimdiden birçok ülke YZ ulusal stratejilerini kamuoyuna açıklamış ve yarıştan uzak kalan diğer devletler ise daha fazla geride kalmamak için Ar-Ge çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus ise YZ’de öncü olan ABD ve Çin gibi ülkelerde, YZ sosyal bilimler ve fen bilimlerini birleştiren daha disiplinler arası bir yaklaşım olarak kabul görmektedir. Bunun sebebi ise veriye dayalı karar verme kültürünün temelinde nasıl fen bilimleri varsa, yaratıcılığın temellerinde de sosyal bilimlerin yatıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

Kavramsal ve tarihsel çerçevede yapay zeka

YZ, zekâ gibi soyut bir kavramın yapay ile nitelendirilmesi nedeniyle birçok kişinin merak ettiği bir konu halini almıştır. Avuç içi küçüklüğünde olan insan beyninin, kendisinden çok daha büyük ve daha karmaşık bir dünyayı “nasıl algılayabildiği, anlayabildiği, tahmin edebildiği ve manipüle edebildiği” soruları binlerce yıldır tartışılmaktadır. YZ bu konuda daha da ileri gitmektedir. YZ sadece anlamaya değil, aynı zamanda akıllı varlıklar kurmaya da çalışmaktadır.

Zeki makineler olarak ifade edilen YZ, en güncel ve doğru manasıyla “Doğal sistemlerin yapabildiği (zekice olsun veya olmasın) her bilişsel etkinliği (gerekirse bedenleri olan) yapay sistemlere, daha da yüksek başarım düzeylerinde nasıl yaptırabileceğimizi inceleyen bilim dalıdır” şeklinde ifade edilebilmektedir.

Yeryüzü var edildiğinden ve insanların nefes alıp vermeye başladığı günden beri dünyada en çok gelişim kaydeden varlık insan beynidir. İnsanlık tarihi özelinde dünyamızın gelişimine bir mercek tutulacak olduğunda, gelişmişlikte varılan noktayla insan beyninin fevkalade boyutlarını görmekteyiz. İşte bu gelişimde rol oynayan ateşin bulunması, matbaanın icadı, elektriğin keşfi ve internetin yaygınlaşması gibi mihenk taşları nasıl ki bulundukları yüzyılın en önemli projesiyse, YZ’de bu yüzyılın en önemli projesidir.

1950’li yıllardan beri var olması ve gelişimler göstermesine rağmen, YZ için asıl atılım 2010 yılı itibarıyla olmuştur. YZ için 2010 yılının dönüm noktası olması ve bu tarihten itibaren alana yapılan yatırımların ve ilerlemelerin devasa seviyelerde artmasının sebebi dört gelişmeyle ilişkilendirilmektedir. Bu gelişmeler büyük veri kaynaklarının mevcudiyeti, bulut teknolojileri ile birlikte kapasitenin artıp maliyetlerin azalması, iletişimsel servislerin gelişimi, makine öğrenimi yaklaşımlarında iyileştirmelerdir. Bu sayede YZ önündeki engeller ortadan kalkmıştır. Son yıllarda devamlı YZ hakkında yeni bir haber, yeni bir gelişme duymamızı sağlaması bakımından söz konusu dönem “YZ’nin dönüm noktası” olarak ifade edilmektedir.

YZ’nin inişli/çıkışlı mevsimlerine rağmen son YZ kışından çıkışın asıl nedeni ise dünyadaki 7 milyar insanın artık 6 milyarının cep telefonuna sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Tuvalete erişimi olan insan sayısından daha fazla olan bu sayı, bilgisayar ve teknolojilerinin dünyanın her yanına yayıldığı manasına gelmektedir. Dünyayı saran ağ, inanılması güç şekilde insanlara harika hizmetleri bedavaya sunan Google gibi şirketlere, bu hizmetleri kullanan insanların bedavaya ağa yükledikleri bilgiler de çalışmak için dev veri kümeleri gereksinen YZ sistemlerinin nihayet kanatlanmasına yol açmıştır.

İnsan gibi düşünme ve davranma: Turing yaklaşımı

YZ alanına dair ilk düşünce, İngiliz matematikçi Alan Turing tarafından “Makineler düşünebilir mi?” sorusunun sorulmasıyla ortaya çıkmıştır. Turing, bu soruya “makineler düşünemez” cevabı olan fikirleri reddetmiş ve insan mantığına benzer şekilde çalışacak bir makine geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Soyut bir matematiksel problemin benzer algoritmalar ile geliştirilmiş bir makine tarafından insan aklı gibi kurgulanıp kurgulanmayacağını test etmek istemiştir. Bu yöndeki çalışmaları neticesinde Turing Makinesi adı verilen basit bir kuramsal hesap makinası geliştirmiştir.

Uzaktaki bir sorgulayıcıyı (hakem) kendisinin insan olduğuna inandırırsa testi başarıyla geçmiş sayılabilecek bilgisayarın, bu testte bir YZ’nin zekâsının sayısal olarak ölçülemeyeceği ancak yeterince insansı davranışlarını değerlendirerek bir sonuç elde edilebileceği net bir şekilde ortaya konmaktadır. Öyle ki Turing testi bilgisayarın görüntüsünün, sorgulayıcıyı etkilememesi için saf zekayı bir başına yalnız bırakan bir ortamda insanla makineyi yarıştıran ulaşılması güç bir seviyedir (hâlâ doğal dili ve hayatımızı sürdüğümüz dünyayı insan kadar iyi anlayan bir bilgisayar yapılamamıştır). Fakat bilişsel çalışmalarda gerçeklik, deneysel çalışmalarla ortaya konmaktadır. İnsan davranışlarının ampirik bulgularla irdelenmesi ve incelenmesi neticesinde elde edilen ve sistemli hale getirilen sinir hesaplamaları makinelere aktarılarak bilgisayarların rasyonel düşünmesi için zemin hazırlamaktadır.

Yapay zeka nasıl çalışır?

Akıllı faktörler veya ajanlar olarak isimlendirilen yapılar, YZ’de düşünen ve öğrenen makinelerin aklı için kullanılmaktadır. Rasyonel bir faktör tarafından gerçekleştirilen doğru bir eylem, ilgili faktörün ona verilen bir işi yapıp yapmadığındaki başarısını göstermektedir. Fakat her zaman akıllı bir faktör kendisine tanımlanmış bir işi gerçekleştirirken çevreden bağımsız olarak davranış sergilemezler. Onun hesaplama alanında olmayan dış bir etki tarafından engellenmesi söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda akıllı faktörlerin başarı veya başarısızlığının bir ölçütü olmalıdır. Bu bakımdan herhangi bir zamanda rasyonellik, dört genel özellikle bağıntılıdır:

  1. Başarı derecesini tanımlayan performans ölçüsü.
  2. Akıllı faktörün bugüne kadar algıladığı her şey. Bir algı sırası oluşturarak geçmişten bugüne algılanan her şeyin belli bir sıraya konulması.
  3. Akıllı faktörün çevre hakkında ne bildiği.
  4. Akıllı faktörün gerçekleştirebileceği eylemler.

YZ’ye sahip bir yapıdan genel beklenti ona verilen görevi sürekli ve kusursuz olarak aynı standartlarda gerçekleştirmesidir. Bu otomasyon olarak da değerlendirilmektedir. Bir otomasyon sisteminde sorun oluştuğunda bu soruna ilk müdahalenin insan tarafından, bu sistemi kuran ve hareket ettiren akıl tarafından yapılması beklenir. Fakat YZ’nin bilgi tabanlı yapılara sahip olmasıyla beraber, problem çözme niteliğine kavuştuğu görülmektedir. Planlama, çözüm üretme ve geliştirmenin bir parçası olarak görülür. Planlama ile akıllı faktörlere sahip olan bir yapı, davranış ve sonuç ilişkisinde soyutlamalara başvurarak geliştirilen algoritmalar ile kendine has yeni bir teori ortaya koyabilmektedir. Böylece YZ’ye sahip bir yapı doğru davranışlar ortaya koyabilmek adına kendi referanslarını oluşturmaktadır.

Makine öğrenimi

Makine öğrenmesi, gözlemlenen verilerden öğrenilecek herhangi bir biçimde verileri doğru bir şekilde tanımlayan bir model çıkarmaya yönelik bir algoritma çalışmasıdır. Bir algoritma, makinenin adım adım yürütülmesi için bir reçetedir. Statik kodlanmış algoritmaların aksine, makine öğrenimi algoritmalarının modelleri gözlemlenen verilere uydurma hedefiyle bütünleşmektedir. Bu, veri ile makine arasında insan öğrenme sürecine çok benzeyen bir soyutlama katmanı sağlamaktadır. Bu tür algoritmaların çeşitli kategorileri vardır, ancak asıl amaç daha önce görülmemiş girdilerin sonuçlarını tahmin etmek için bir model öğrenmektir. Böylece, modelin doğruluğu bu şekilde test edilmektedir.

Veriyi hammadde olarak kullanan YZ yazılımları, algoritmaları aracılığıyla öğrenme sürecini başlatmaktadır. Kendi kendine öğrenme süreci YZ’nin sayısal zekâdan en büyük farkıdır ki YZ’yi yurttaş yapan vasfıdır. Bu süreç üzerine çalışan nörologlar ve iletişimsel yetenek uzmanları insan beyninin iki farklı çalışma sistemi olduğunu belirtmektedirler. Bunlardan ilki, ilkel otopilot sistemi olarak adlandırılan sistemdir. İnsanın araba sürmek, bisiklete binmek, koşmak gibi birçok rutin aktiviteyi çok hızlı bir şekilde yapmasını sağlayan otopilot sistemi, aktivitelerini düşünmeden yapar ve yapılan şeyler açıklanamaz hususlardır. Örneğin, nasıl koştuğunuzu, yürüdüğünüzü veya yemek yediğinizi açıklayamazsınız. Sadece otomatik olarak yaparsınız. Otopilot sistemi, insanın milyonlarca yıl süren evriminden elde ettiği inanılmaz miktarda veriyle yoğrulmuştur. Bir diğer çalışma sistemiyse yeni durumlara adapte olmamızı sağlayan, insan beyninin sürekli yeni durumların değerlendirmesine ve yorumlamasına dayanan, bilinçli olarak düşünüp karar alan ve otopilot sistemine nazaran daha yavaş olan bir sistemdir. Örneğin, aracınızla seyir halindeyken aracınızın tekeri patladı ve yolda kaldınız, ikinci sistem böyle durumlarda düşünüp, yorumlayıp karar vermeyi sağlar. YZ’nin temelinde de tam olarak insanın ikinci sistemdeki yetkinliklerinin taklit edilerek makinelerin öğrenmesini sağlamak yatmaktadır.

Karmaşık verilerde mevcut olan yüksek seviyeli soyutlamayı tek seferde kavramak oldukça zordur. Makine öğrenimindeki mevcut eğilim, bu karmaşıklığı birden fazla soyutlama seviyesine bölmek için hiyerarşik gösterimleri öğrenmeye meyillidir. Yapay sinir ağları bu mimari için çok uygundur ve son zamanlarda oldukça dikkat çekmiştir. Model temelli öğrenmenin özelliği, algoritmaya girdilerin doğru şekilde beslenmesinin yolu belirlendiğinde herhangi bir veri biçimine uygulanabilir olmasıdır. Makine öğrenmesi ve örüntü tanıma algoritmaları, son yıllarda beyin görüntülemede çalışması geliştirilmiş ve hesaplamalı sinirbilim, büyük miktarlarda veri madenciliği için aracı oldukları için, yüksek gürültü seviyelerine karşı ayrımcı olmakta ve artan ölçüm hassasiyetinden yararlanmaktadırlar. Özellikle nörobilimler alanında makine öğreniminin kullanımı son yıllarda ciddi seviyelerde artmıştır.

Ulusal güvenlik kavramı çevresinde yapay zeka

Uluslararası sistem, bilgiye ulaşmanın hız ve sınırının ileri düzeylere ulaştığı günümüzde teknolojiyle birlikte bilişim açısından teknolojinin ön planda olduğu yeni bir döneme girmiştir. Böylece internet teknolojisinin hayatımızda hatırı sayılır şekilde yer tutması ve kritik altyapıların güvenliği nedeniyle devletlerin güvenlik anlayışlarında ciddi bir değişiklik meydana gelmiştir.

Yeni dönemin savaş konseptinin de yeni nesil teknoloji ve algoritma ağırlıklı “akıllı savaş” modeline dönüşeceği öngörülmektedir. Artık ülkelerin sahip oldukları uçak, tank, füze ve diğer konvansiyonel silahların yanı sıra yüksek teknolojiye sahip insansız, gizli ve otonom özelliklere haiz araçların varlığı da büyük önem arz etmektedir. Soğuk Savaş döneminden bu yana genel kabul gören nükleer silahların caydırıcı özelliğe sahip olduğu düşüncesine, bugün dönüşen askerî sistemler bağlamında yeni nesil yüksek askerî teknoloji de eklemlenmektedir. Nitekim bugün özellikle ve başta Amerika ve Çin’in YZ teknolojisi ve yüksek teknolojiye daha fazla yatırım yapma kararı aldıkları ve uyguladıkları görülmektedir. Kısacası dünya liderleri ve konunun uzmanları tarafından, günümüzde büyük güçler arasında yaşanabilecek bir hegemonya mücadelesinde, yüksek teknolojiye sahip olmanın üstün tarafı belirlemede etkili olacağı ifade edilmektedir.

YZ’nin ulusal güvenliğe muhtemel etkilerini tetkik ederken verinin tanım ve önemine değinmemiz elzemdir. Bunun nedeni, nasıl toprak tarım çağının, demir endüstriyel devrin hammaddesi ise YZ’nin da hammaddesinin veri olmasıyla doğrudan alakalıdır. Bundan ötürü ulusal güvenliği etkileyecek YZ araçlarının geliştirilmesinde tehdit algısının ve bertaraf yöntemlerinin esasına uygun veriler kullanılması gerekmektedir. Dünyanın en hızlı ve en kesin sonuç veren YZ algoritması yazılsa dahi onun öğrenme fonksiyonunu besleyecek veri havuzu uygun şekilde sağlanamazsa sıradan bir programdan farkı kalmayacaktır. YZ’nin eğitilmesi bir problemdir ancak bunun başarılabilmesi devletler için mühim bir kazanımdır. Özellikle harp görmüş devletlerin bu tecrübelerini aktarmayı başardıkları YZ uygulamaları gerçek bir savaşta fark yaratacaktır.

Geleneksel caydırıcılık araçları önemini sürdürse de gelişen yeni nesil teknoloji karşısında yeterli güvenlik garantilerini sunamamaktadır. Bu durum geleneksel caydırıcılığın yenilikçi organizasyonlarla desteklenmesini zaruri hale getirmektedir. Bu konuda ülkemizin tarihsel mirası ve savaş alanındaki engin tecrübeleri düşünüldüğünde, söz konusu birikime ait veri setlerinin dijitalleştirilerek YZ öğreniminde kullanılabilecek hale getirilmesi çok önemlidir. Dünya doğal kaynaklarının kısıtlı olmasına rağmen son yapılan araştırmalara göre mevcut kaynaklar iki dünya varmış gibi tüketilmektedir. Üstelik ülkeler bu tüketimi maalesef adaletli olmayan bir şekilde, coğrafi konumları ve askeri güçleriyle doğru orantılı olarak gerçekleştirmektedir. Bu sebeple milli güvenlik politikaları, kısıtlı olan dünya kaynaklarını kullanmak isteyen devletlerin birbirlerine karşı oluşturduğu tehditlere karşı önlem almak üzere geliştirilmektedir.

Yapay zekanın ulusal güvenlikte kullanım alanları

Daha önce dönüştürülebilir askeri teknolojilerde olduğu gibi, YZ’nin ulusal güvenliğe etkileri sadece farklı değil, devrim niteliğinde olacaktır. Radikal teknolojik değişim ise radikal devlet politikası fikirlerini körükleyecektir. Kilit eğilimler ve temalar belirledikten sonra, bu yetenek geliştirmelerinin askeri üstünlüğün geleceği için transformasyonel sonuçlara neden olacağı senaryolar planlanmaktadır. Birey, küçük gruplar ya da uluslararası sistemde yer alan aktörler olsun, stratejik üstünlük sağlama teknolojilerini üretip teknolojinin tahribatı artırıcı yönünden yararlanmaları, savaş adedi azalsa dahi giderek daha fazla zarar yaratan büyük çatışma ve felaketlere yol açabilecektir.

YZ’nin ulusal güvenlikte kullanılmasıyla güvenliği sağlamanın yöntemleri değişmiş ve yeni operasyona kavramları gelişmiştir. Bunun bir örneği drone sürüsüdür. 2016 yılında, ABD özerk bir şekilde birlikte uçan, karar verme için dağıtılmış bir beyni paylaşan ve doğadaki sürüler gibi birbirine adapte olan kolektif 103 drone olduğunu göstermiştir. Benzer bir deney Kasım 2016'da donanma tarafından da yapılmıştır. Beş ıssız tekne sürüsü Chesapeake Körfezi'nde belirli bir bölgeyi devriye etmiş ve bir davetsiz misafiri durdurmuştur. Ayrıca ABD’nin ulusal güvenliğini sağlamakla görevli kurumlar YZ’nin savaş uçakları, uçaklar, kara taşıtları ve deniz araçları dahil olmak üzere yarı özerk ve özerk araçlara dahil edilmesine odaklanmaktadır. Bu durumda herhangi bir insan kontrolünde bulunmayan uçak, bağımsız olarak ve önceden programlama yapmaksızın hareket ederek kendisini ve belirtilen bölgeyi (askerleri, insanları veya binayı) koruma görevine sahip olabilecektir.

Yüz tanıma programları son yıllarda o kadar ilerlemiştir ki artık Avrupa’da ve Avustralya’da otomatik sınır geçişlerinde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra ABD Dışişleri Bakanlığı, vize işlemleri için 75 milyon fotoğraflık bir yüz tanıma sisteminden yararlanmaktadır. Teftiş sistemleri giderek karmaşıklaşan YZ ve veri madenciliği teknolojilerini kullanarak ses, video ya da metin analizi yapabilmektedir. Bunlar dünyanın elektronik iletişim araçlarından büyük miktarlarda alınıp devasa veri merkezlerinde depolanmaktadır.

YZ’nin sınır güvenliğinde kullanımına dair en ilginç örneklerinden birisi ise Kuzey ve Güney Kore sınırlarını bölen topraklarda görülmektedir. Güney Kore firması olan Samsung’un ürettiği SGR-A1 isimli ileri teknolojili robotlar her hava koşullarında ve tüm teknolojik imkân ve mühimmatlarla donatılmış şekilde sınırın Güney Kore tarafında kesintisiz nöbet tutmaktadır. Hakkında çoğu detay gizli tutulan robot, uzun menzilli silah ve bomba atarlarla donatılmış durumdadır. Otomatik olarak uyarı ve ateşleme yetenekleri olduğu düşünülen SGR-A1’in kullanıcıları komuta merkezinin onayı olmadan böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtmiş olmalarına rağmen şu anlık SGR-A1 hakkında net bir bilgi bilinmemektedir.

YZ araştırmasının yürütülmesinde lider bir teknolojik pozisyon geliştirmenin, YZ dahil birçok alanda ilerlemeye fayda sağlayacağı düşünülmektedir. YZ uygulamaları bu nedenle “inovasyonun süper şarj cihazı” olarak nitelendirilir. Ayrıca, ilk sanayi devrimi gibi, nüfus büyüklüğü de ulusal güç için daha az önem kazanacaktır. YZ teknolojisinde önemli bir avantaj sağlayan küçük ülkeler ağırlıklarının çok üstünde atılım gerçekleştirmeleri ihtimal dahilindedir.

Siber güvenlik

Günümüz dünyasının hammaddesi olan veriyi vatan toprağı gibi korumamız gerekliliği fikri son yıllarda bilinçli yöneticilere sahip ülkelerde kabul görmekte ve bu kapsamda uygulamalar geliştirilmektedir. Amerikan dijital alt yapısını “stratejik bir ulusal varlık” olarak gören ABD hükümeti 2011 yılında, siberi bir savaş alanı olarak (tıpkı kara, hava, deniz ve uzay gibi) resmen ilan etmiştir. Önemi ve kıymeti gittikçe daha da anlaşılan dijital toprakların yani siber verileri saldırılara karşı korumak için de gerekli önlemler alınmalıdır/alınmaktadır.

Dokunabileceğimiz hiçbir şeyi olmayan sanal silahların hayatımıza girmeye başlamasıyla birlikte hayatımızda var olan çoğu şey algoritmalarla yer değiştirmiş durumdadır. Böylece siber güvenliğin ülkeler açısından temel ve merkezi bir konumda olması zorunlu hale gelmektedir. Hatta bu alan üzerinde devletler tarafından mutabık kalınan bir antlaşma yapılamazsa, tıpkı iki ülke arasında gerçekleşen çatışmalar gibi ülke ve şirketler arasında da dijital savaşların gerçekleşmesi ihtimal dahilindedir.

Siber güvenlik bir sisteme saldırıda ya da bir sistemin savunulmasında kullanılmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, sosyal mühendislik saldırıları, büyük çaplı hacker saldırıları ve tespit edilmekten kaçınmak için makine öğrenim modelleri (bir sistemin özel komutlarla özerk hareket ettirilmesi) gibi siber saldırıları çeşitlendirmek mümkündür. Ayrıca, siber güvenlik savunmasında da makine öğrenimi ve büyük verinin algoritmalarla anlam kazanması sonucu kullanılan güçlendirilmiş YZ, modernize ve yaratıcı siber saldırılara karşı aktif savunma ile aynı anda aktif saldırı komutlarında yetenekleriyle rol almaktadır.

Böylece verinin katlanarak büyüdüğü ve bu verileri korumanın da talebinin her geçen gün daha da arttığı dünyamızda, bilgi teknolojileriyle YZ arasındaki korelasyonu başarılı bir figürle destekleyen kurum, kuruluş ve devletler; siber saldırıları, güvenlik ihlal ve zafiyetlerini otomatik olarak algılayıp geçilmez dijital duvarlarla saldırıları tanıyacak, analiz edecek ve nihayetinden de sistemi koruyup hedefi bertaraf edecek güvenlik altyapılarına sahip olacakladır. Fakat unutulmaması gereken nokta YZ’nin yararları olduğu kadar dezavantajlarının da olduğudur. Yukarıda sayılan avantajların kötü eller tarafından kullanıldığında ise güvenlik zafiyetleri ve yıkıcı sonuçlara sebep olabileceği YZ teknolojisinde, her zaman sağduyuya sahip kurum ve kişilerin ipi ellerinde tutmaları için kötü niyetli kişiler ve gruplardan daha çok çalışmaları/yatırım yapmaları gerekmektedir.

Ulusal güvenlikte yapay zeka

Devletler daha iyi, daha hızlı ve daha güçlü silah ve teknolojiler peşinde oldukları için sürekli olarak değişim ihtiyacı içerisinde olmuşlardır. Bu durum ise tam olarak YZ’nin tüm savaş alanlarında (kara, deniz, hava, uzay ve bilgi) ve tüm savaş seviyelerinde (politik, stratejik, operasyonel ve taktik) sağladığı şeydir. Unutulmaması gereken nokta, YZ’yi kullanan ve geliştiren ülkeler ile o ülkelerin takipçileri arasında bulunan mesafenin sabit kalmayacağı gerçeğidir. Örneğin bisiklet yarışlarındaki, mesafe açıldıkça öndeki bisikletçilerin rüzgârı önlemesinden mahrum kalan arkadaki yarışmacıların artık korunmasız olması ve dik bir yokuşa ilk ulaşanın daha sonra aşağıya doğru ivme kazanması vakası teknoloji için de geçerlidir. Özellikle YZ konusunda bu durum, geride kalan ülkeler için anlama, kapasite ve gelişimleri özümseme konusunda sıkıntılar yaratabilmektedir. Bunun haricinde YZ teknolojilerinde yeterince ilerlemiş bir ülke, geliştirdiği teknolojiler ve uygulamalardan bilgi sızıntılarını önleyebilecek veya diğer ülkelerin atılımlarını sahip oldukları ileri teknolojilerle engelleyebilecektir. Böylece yayınım hızı azalırken, yeterliliklerin ilerletilmesi kolaylaşacaktır.

YZ’nin ulusal güvenlik perspektifinden etki kabiliyeti tartışıldığında, ülkelerin kendi sınırları dahilinde geliştirilen YZ teknolojilerini takip ve kontrol etme hatta devletleştirme durumu ihtimal dahilindedir. Aynı şekilde uluslararası boyutta diğer devletlerin geliştirdikleri YZ’yi espiyonaj faaliyetleri kapsamında ele geçirmeyi veya imha etmeyi de planlayabilir. Fakat şu anda özellikle istihbarat servisleri için bu durum -en azından açıktan anlaşılacağı şekliyle- yeterince tehlikeli gözükmemekte olup her an tersine de dönme ihtimali bulunmaktadır. Böylece bürokrasinin hantallık ve katılığından sıyrılmış istihbarat servisleri için YZ hakkında akademik çalışmalar yapanlar ve bilgisayar mühendisliği alanında büyük başarılar elde etmiş öğrenciler sosyal grafiğin haritalandırılması yöntemiyle birer hedef haline gelebilirler. Sonuç olarak aksi bir durum istihbarat fiyaskosunun yaşanma ihtimaline neden olabilmekte olup, sorumluluk aynı zamanda istihbarat servislerinin tavsiyelerini dikkate almayan siyasi liderleri de bağlamaktadır.

Sonuç olarak, özerk sistemlerin “sıkıcı, tehlikeli veya kirli” olarak kabul edilen görevlerde insanların yerini alacağı beklenmektedir. Bu görevler, uzun süreli istihbarat toplama ve analizini, kimyasal silahların bulaştığı temizleme ortamlarını veya mayın ve tuzaklamalar için temizleme rotalarını ve en önemlisi ölümcül özerk silah sistemlerini içerebilir. Bunun dışında zekâ artışı, strateji oluşturma, teknoloji araştırması, hack’leme, ekonomik üretkenlik, sosyal manipülasyon YZ’nin diğer yetenekleridir. Dolayısıyla YZ’yi kontrol eden devletin büyük bir güç ve kontrol kaynağına sahip olduğu ortadır. Muazzam önemdeki bu mesele de algoritmalar daha da geliştikçe, YZ büyük veri kümelerini analiz ederek ve insan eylemlerini yönlendirmek için tahminler yaparak savaş yönetimi de dahil olmak üzere komuta ve kontrol için kullanılabilecektir.

1. Project Maven

CIA tarafından, terör saldırıları veya sivil itaatsizlik gibi gelecekteki olayları tahmin etmek için “açık kaynak istihbaratının geniş kapsamlı analizi, görüntü tanıma ve etiketleme” gibi görevleri yerine getirme konusunda YZ'den yararlanan 137 proje geliştirilmiştir. 137 projeden en öne çıkanı ve bilineni, ABD ordusunun halihazırda Irak ve Suriye'deki isyancı hedefleri belirlemek için YZ algoritmaları kullanarak geliştirdiği ve operasyonel çalışmalara entegre ettiği Project Maven adlı öncü girişimdir.

Project Maven, 2018 Mayıs'ında Google kampüsünde 3000’in üzerinde çalışanın (düzinelerce üst düzey mühendisin de dahil olduğu) imzaladığı bir mektup ile ABD Savunma Bakanlığı ile Google tarafından gerçekleştirilen ve drone görüntülerini analiz etmek için makine öğrenmesi algoritmalarının kullanıldığı ortak bir projenin olduğu şeklinde kamuoyuna sızdırılmıştı. Binlerce Google çalışanının Project Maven’da yer almak istememesiyle sızdırılan belgelerde yer alan bilgilerde, milyonlarca saatlik videolar dahil gelen verilerden giderek artan bir işgücüne yardım etme çabasıyla geliştirilen Project Maven, ABD Savunma Bakanlığı’nın YZ, büyük veri ve makine öğrenimini giderek artan yetenekli rakiplere göre avantajlarını sürdürmek için tasarlanmıştır.

Şirket daha sonra Project Maven konusundaki çalışmasını “saldırgan olmayan” olarak nitelendirse de Pentagon’un video analizini rutin olarak saldırı ve terörle mücadele operasyonlarında kullanılıyor (Drone’lardan iletilen görüntülerdeki insanların kimliklerini otomatik bir şekilde teşhis edilebilen tespit ve imha etme kabiliyetine sahip sistem, Irak ve Suriye'de 38 farklı nesne sınıfı üzerinden tanımlanan DEAŞ terör örgütü unsurlarına karşı kullanılmıştır) olması ve bu projenin de operasyonları desteklediğini açıkça belirtmesi çelişkili senaryolara sebebiyet vermiştir. Buna rağmen, üst düzey yöneticilerinden bazılarının önemli Pentagon bağlantıları/görevleri olan Google ve bizzat Pentagon, şirketin ürünlerinin insan zekâsı olmadan ateş açabilecek özerk bir silah sistemi yaratmayacağını açıklamışlardır.

2. Cambridge Analytica

YZ’yi, veri madenciliğini ve makine öğrenimini stratejik iletişim ile birleştiren bir şirket olan Cambridge Analytica’nın Facebook üzerinden ulaştığı kullanıcı verileriyle ABD’deki seçimlerde (8 Kasım 2016’da gerçekleştirilen ve Donald Trump ABD Başkanı seçildiği başkanlık seçimi kastedilmektedir) ulusal güvenlik bağlamında oynadığı rol önemlidir. Şirketin, Brexit'in temellerini atan “Leave EU” kampanyasında da aktif olarak hizmet verdiği, ABD’deki ve dünyadaki mevcut ideolojik çatışmaların en “ana akım” olanında taraf olduklarını söylemek mümkündür.

Batı ülkeleri, kendi değerleri ile ürettiği veri işleyen ve veri üzerinden finansal modelini oluşturan ister Facebook olsun ister Google (veya diğerleri) konusunda nasıl kullanılacağı ile alakalı henüz bir uzlaşıya varmış değildir. Dijital mecrada, kendimizi kendi fikirlerimize ikna etmek güdüsüyle paylaştığımız içerikler veya internette bir imza kampanyasına katılmak çoğu zaman Cambridge Analytica gibi şirketlerce daha iyi ve doğru profil analizlerimizin çıkarılması için kullanılmaktadır. Hal böyleyken dünyanın yaşadığı terörizm odaklı güvenlik riskleri, ulusal güvenlik boyutunda derin boşluklara ve daha ciddi risklere sebep olabilecektir.

Bireyleri kişisel karakter özellikleri boyutunda konumlayarak kişiliklerine göre sınıflandırmak için kullanılan bir testi Facebook’ta insanların gönüllü şekilde doldurdukları anketlerin içine gömen Cambridge Analytica çalışanları, ilk kez elde edebildikleri bu büyük veriyi aynı deneklerin profillerindeki diğer açık bilgiler ve “like” etiketi koydukları paylaşımlarla ilişkilendirmeyi başarmıştır. Söz konusu entegrasyon olanağıyla diğer Facebook kullanıcılarının sadece neleri beğendiğini girdi olarak alıp, çıktı olarak bu kişilerin birçok özelliğini tahmin edebilen bir sistem geliştirmişlerdir. Bu sisteme göre bir kullanıcının siyasi parti tercihinden cinsel yönelimine, zekâ seviyesinden kötü alışkanlıklarına, önlerindeki seçimlerde hangi partiyi/kişiyi destekleyeceklerine kadar birçok bilgiyi yüksek doğruluk oranlarıyla bulmak için onun sadece like’larına bakmak yeterli oluyordu. Kuşkusuz, bu bilgi ters yönde yani girdi olarak verilen detaylı kişilik özelliklerine sahip Facebook kullanıcılarını bulmak için bir tür “arama motoru” olarak da kullanılabilmektedir.

Bu bulguların akademik dünyada duyulmasından sonra Cambridge Analytica isimli şirketin siyasetçilere teker teker seçmenler bazında hedefli propaganda yapmalarına olanak veren benzer bir hizmeti sunmaya başladığı anlaşılmaktadır. Örneğin, Donald Trump’ın rakibi Hillary Clinton’ın birçok potansiyel destekçisinin, sadece mensup oldukları dar bir kategorideki kullanıcılara gösterilen, bu nedenle Clinton’ın cevap verme şansı bile bulamadığı “karanlık reklam”larla oy vermekten vazgeçirildiği ileri sürülmektedir.

3. Palantir Technologies

Temel iş alanlarını “veri modelleme, veri özetleme ve veri görselleştirme” olarak tanımlayan Palantir Technologies isimli şirketin en cömert müşterisi ABD istihbarat ve güvenlik kurumlarıdır. Sadece 400 milyon dolarlık kuruluş sermayesi ile üç yılda 20 milyar dolarlık bir şirkete dönüşen şirketin temel amacı, gözden kaçırılma ihtimali olan karmaşık veriyi ve ilişkilerini tespit edip, onları haritalama ve hedefleme yetenekleriyle sunmaktır.

YZ tabanlı büyük veri analizleri yaparak “geleceği tahmin eden” Palantir Technologies (YZ’yi sadece robot gibi fiziksel bir varlık olarak düşünmemek gerekmektedir, sadece bir yazılım da olabilir), Google ve Microsoft kadar güce ve şöhrete sahip olsa da gözlerden uzak faaliyet yürütmektedir. Bunun başlıca sebebi ise Palantir Technologies’in müşterilerinin sıradan vatandaşlar olmayıp, resmi istihbarat ve güvenlik kurumları olmasından kaynaklanmaktadır.

İsmini “Yüzüklerin Efendisi” filmindeki “görülmek isteneni uzaktan küre şeklindeki bir nesne ile gören küreden” alan Palantir, ABD hükümeti tarafından terörle mücadele, insan kaçakçılığı ve doğal afetlerle mücadelede kullanılmaktadır. Usame Bin Ladin’in takibinde de kullanıldığı belirtilen Palantir, bütün bunları geçmiş vakalar, konum verileri, adsız ipuçları, açık ve yarı açık kaynak verilerini kullanarak dağınık bilgi alanlarını sezgisel olarak görselleştirilmiş haritalara, histogramlara ve bağlantı tablolarına dönüştürerek gerçekleştirmektedir. Palantir ayrıca askeri alanlar dışında iç güvenliği sağlamak için de YZ algoritmaları ile veri analizi yapabilecek programlarla suçları tespit edebilmektedir. Palantir, ülke içinde gerçekleşmesi muhtemel suç mahallini ve suçu işleyecek kişileri tespit edebilmektedir.

Ulusal güvenliğe tehlike oluşturan güvenlik sorun ve tehditlerine bir bütün olarak bakıp çözümler üreten Palantir, ABD güvenlik birimlerine “mobil cihazlardan, kameralardan, veri kaynaklarından ve uydu görüntülerinden elde ettiği bilgilerle” çok kısa sürelerde hem ülke içinde hem de ülke dışında destek sağlamaktadır. Bunun yanı sıra şirket son yıllarda büyük bankalara ve sigorta şirketlerine de YZ kaynaklı büyük veriye dayalı “hangi tür müşteri, hangi tür işlemler için uygundur, her birine nasıl mecralar kullanılarak ulaşılır, hangisi neye kanar” benzeri analizler yapmaktadır. Büyük bankalar ve sigorta şirketleri için yapılan bu tür analizlerin, ekonomiden, seçimlere, ulusal ve bireysel güvenliğe kadar neredeyse her alanda yaratacağı güvenlik açıklarının sınırı bulunmamaktadır.

4. Stealth Drone CH-7

Uluslararası pazarın en çok askeri amaçlı drone ihraç eden ülkelerinden biri olan Çin, radara yakalanmadan (stealth) uçabilen ve operasyonel faaliyetlerde aktif olarak yer alabilecek piyasadaki tek görünmez insansız hava aracı “Rainbow/CH-7”un üreticisidir. 2018 yılında tanıtımı yapılan ve 2019 yılı içerisinde testlerinin bitmesi beklenen gelecek nesil insansız savaş uçağı CH-7’nin, 2022 yılına kadar seri üretime geçirilmesi planlanmaktadır.

CH-7, China Aerospace Science and Technology Corporation tarafından geliştirilen bir dizi insansız hava aracı serisinin son versiyonudur. Bazı insanlı savaş uçaklarından bile daha fazla mühimmat taşıma kapasitesine sahip olması ve gömülü bir bomba bölmesi ile donatılmasından dolayısıyla sistem “uçan cephanelik” olarak da adlandırılmakla birlikte silah olarak AK-47’yi kullanıyor olmasından dolayı ise “uçan Kalaşnikof'da denilmektedir. Uluslararası pazarda mevcut insansız savaş uçakları, terörle mücadele operasyonları gibi düşük yoğunluklu çatışmalar için kullanılmakta olup savaş jetleri veya modern hava savunma füzeleri içeren yüksek teknolojili karşı koymalara yetersiz kalmaktadırlar. Buna karşılık, CH serisinin baş tasarımcısı Shi Wen, “CH-7'nin yüksek hız ve operasyonel irtifası, radara yakalanmama özelliği, uzun uçuş süresi ve mühimmat kapasitesi gibi özellikleri ile yüksek teknolojili büyük çaptaki çatışmalar için uygun olduğunu” ifade etmiştir.

Ülkelerin hava savunma sanayisini değişiklikler yapmaya zorlayıp, yenilikler getirecek olan ve tam otonom kontrol teknolojisi bulunan CH-7’nin en önemli özellikleri arasında “radara yakalanmadan keşif, ses hızının altında yüksek hız ve irtifa kabiliyeti, stratejik düzeyde bilginin koruması için uzun mesafelerde kullanılabilmesi, yüksek değerli hedeflerle baş edebilme, hava savunma operasyonu ve operasyon desteği ile alarm algılama” yer almaktadır.

Güçlü bir gizlilik ve nüfuz etme kabiliyetine sahip olduğu belirtilen sistemin, gelecekteki simetrik operasyonlarda üst düzey gizli insansız savaş uçaklarına olan talebi karşılayabileceği öngörülmektedir. Diğer taraftan sistemin, düşman radarına, haberleşmeye ve diğer elektronik sinyallerine aktif müdahale de bulunmak ve görünmezlik avantajını kullanarak düşman konumuna sızıp faaliyette bulunabilmesi amaçlanmaktadır.

5. Social Credit System (SCS)

Çin’in politik sisteminin bütünlüğüne karşı tehdit oluşturmanın yüksek önceliği, gittikçe daha güçlü bir ulusal güvenlik durumuna neden olmuştur. Sosyal kontrol için teknolojiye dayalı araçların geliştirilmesi konusunda Ar-Ge çalışmaları gerçekleştirmekte olan Çin, vatandaşlarının ne kadar iyi yurttaşlar olduğuna dayalı çeşitli araçlardan elde ettiği verileri yorumlayıp, sonuçlar elde eden yazılımlar geliştirmektedir. Toplumsal kargaşaya ve istikrarsızlaştırıcı risklere karşı bir önlem olarak geliştirilen sistemler tüm Çin’i kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmaktadır. Bu kapsamda ilk akla gelen örnek, sosyal yönetim ve kontrol amacıyla büyük veri ve YZ’yi kullandığı bir sosyal yönetim programı olan Social Credit System (shehui xinyong tixi - SCS)’dir.

2014’den itibaren uygulamada bulunan ve zaman içinde gösterdiği gelişimlerle 2020’de tüm Çin’de hayata geçirilmesi planlanan SCS, hükümet ve özel sektörün sıkı ilişkisinden kaynaklı olarak birkaç Çinli teknoloji devinden alınan bilgilerle her bir vatandaşın bir puanının olmasından dolayı “vatandaş puanlama sistemi” olarak da adlandırılmaktadır. SCS, “geleneksel erdemleri, güvenilirliği ve dürüstlüğü teşvik etmek bu sayede tüm toplumun bilinçlendirip kredi seviyelerini yükseltmek, güvenilmezliğe yönelik ise kısıtlamalar oluşturmayı” amaçlamaktadır. Bu sadece vatandaşların bireysel hareketlerini ve eylemlerini takip etmekle kalmayıp, aynı zamanda nicel bir puanla sonuçlanmalarını sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Başka bir deyişle SCS, sadece yasallığa değil aynı zamanda ekonomik, sosyal ve politik davranışları kapsayan eylemlerinin ahlakına dayalı olarak vatandaşlara geri bildirim olarak ödüller veya cezalar sağlayan bir dizi mekanizma olarak çerçevelenmiştir.

SCS'nin temel amacı, bireylerin ve kuruluşların eylemlerinin sonuçlarıyla otomatik olarak yüzleşmeleri için izlenen davranışsal kontrol sibernetik mekanizmaları oluşturmaktır. SCS, yönetişim önceliklerini, teknolojik gelişimin sağladığı yeni olasılıkları ve Çin politika yapıcılığı için tipik olan yinelemeli öğrenme sürecini oluşturan ve besleyen bir gelişim sürecinden geçmiştir ve bu süreçleri sürdürmektedir. Burada, eğilimleri tahmin etmeyi amaçlayan büyük bir bürokrasi bulunmaktadır. Sistem, önleyici karar verme sürecini bilgilendirmek, durmaksızın yoğunlaşan risk yönetimi ve istikrarı koruma çabalarının bir parçası olarak büyük veri ve YZ’den yararlanmaktadır.

Ulusal güvenlikte yapay zekanın oluşturduğu tehditler

İnternete bağlı bir bilgisayardan, hayatı kolaylaştıracak birçok veriye çok kısa bir zamanda erişebilmemiz, bu bilgisayarı bir kişinin banka hesabını ele geçirmek veya bir hastanenin gizlilik gerektiren hasta kayıtlarına ulaşmak amacıyla da kullanılabilmemizi mümkün kılar. Basit bir tanımlamayla internet ve bilgisayar hakkında nasıl salt iyi ya da kötü denilemez ise, YZ hakkında da salt bir şekilde iyidir veya kötüdür tanımlaması yapamayız. Bu sebeple YZ’nin olumlu taraflarına bakarken negatif noktalarını da gözümüzden kaçırmamamız gerekmektedir. YZ teknolojilerinin sadece belirli ülkelerin elinde olması, nasıl bu gücü elinde bulunduramayanlar için bir güvenlik zafiyet oluşturuyorsa, sadece dar bir grubun elinde olması tüm dünya için güvenlik riski oluşturmaktadır.

Güvenlik sorunlarının çok olduğu günümüzde gelişimlerin hangi yönde olacağı farklılık arz etmekle birlikte, tamamıyla güvenli bir YZ sistemi oluşturmak zordur. YZ’yi büyük bir risk olarak görmesine rağmen bu alana son yıllarda devasa yatırımlar yapan SpaceX ve Tesla'nın kurucusu Elon Musk’ın “Yapay zekâ çalışmaları, bir canavarı serbest bırakacak. Ve bu konuda bir araştırma yürütülecekse, bundan haberim olsun isterim.” ve World Wide Web(www)'in mucidi Tim Berners-Lee‘nin “Kodlama bilen insanlar hayal edebildikleri her şeyi bilgisayara yaptırma yeteneğine sahiptir” açıklamaları düşündürücü olmasının yanında oldukça da sarsıcıdır.

Gözetlemede veri madenciliği, yalan yakalama, psikolojik veya nörokimyasal yollarla inançları ve arzuları manipüle etme konusundaki ilerlemeler uluslararası eşgüdümü ya da ülke içindeki teröristleri ve kanun kaçaklarını bastırmayı daha kolay hale getirerek bazı riskleri azaltabilir. Ne var ki aynı ilerlemeler istenmeyen toplumsal dinamikleri artırarak ya da kalıcı totaliter rejimlerin oluşumunu kolaylaştırarak getirilerinin yanı sıra bazı riskleri de artırabilir.

Bütün bu tartışmalar ve riskler devletlerin YZ’yi, ulusal güvenlik alanı da dahil olmak üzere, yaşamın farklı yönlerinde uygulanmasına devam etmesini engelleyememiştir. Üstelik daha da fazlalaşan YZ uygulamaları devletler arasında güç için rekabete yol açmış ve böylece daha şimdiden birçok ülke YZ ulusal stratejilerini kamuoyuna açıklamıştır.

Sonuç

YZ’ye sahip makineler, algoritmaları sayesinde tasarımlarını sürekli olarak geliştirebilmektedir. Böylesi bir teknolojinin para ve sermaye piyasalarını altüst etmesi, insan araştırmacıları icat, insan liderleriyse yönetmek konusunda geçmesi ve muhtemelen idrakine bile varamayacağımız silahlarla bizi zapt etmesi pekâlâ beklenilebilmektedir. YZ’nin kısa vadeli etkisi onu kimin kontrol ettiğine bağlı olsa da uzun vadeli etkisi YZ’nin kontrol edilmesinin mümkün olup olmadığına bağlı olacaktır. Bu nedenle gelişmiş ülkeler de artık YZ’siz bir savunma sanayi görülmemektedir. Bu alanda lider olan ABD’ye en yakın rakibi Çin’dir. Fakat mevcut sistemin istikrarını savunup bir yandan da koruyuculuğunu yüklenmeye çalışan Çin, potansiyel bir ekonomik ve askeri güç olmasına rağmen güncel olarak hâlen iç politikasında yaşadığı sorunlar ülke açısından siyasi ve ekonomik belirsizliklere neden olmaktadır.

Bağımsızlık iddiası olan ülkelerin kendi silah sistemlerini kendileri geliştirip üretmeleri işin doğası gereğidir. Fakat öldürme kararı verme yetkisinin insanların elinden çıkmasına yol açacak özerk ölümcül robot teknolojisinin de herhangi bir silah sistemi olmadığını ifade eden bilim dünyası buna neredeyse oybirliği ile karşıdır. Özerk saldırı silahları geliştirmenin yasaklanmasına ilişkin bir çağrı binlerce araştırmacı tarafından imzalanmıştır. Diğer taraftan totaliter bir dünya düzeninde olmadığımız takdirde birileri bir yerlerde gelişmiş özerk silahları tasarlayacaktır. Bu durum ise şüphesiz gelişmemiş ülkeler nezdinde önemli toplumsal ve politik problemlere yol açacaktır. Kâr amacı gütmeyen birkaç küçük kuruluşun dışında bu meselelere ilişkin ciddi araştırmalar neredeyse hiç yapılmamıştır.

“Dördüncü Endüstri Devrimi” olarak kabul edilen YZ, bugünün dünyasında özellikle savunma sanayide bir gerçeklik haline gelmiştir. Uzmanlar ve akademisyenler uzun süre YZ'nin önemini belirtip, kendisinin belirli bir silah olarak görülmemesi gerektiğini, “çok yönlü bir genelleştirici, genel amaçlı bir teknoloji” olarak görülmesi gerektiğini vurgulamışlardır. YZ ve teknolojilerini ilk kullanan devletler, rakiplerine göre ekonomik ve askeri avantajlar kazanmasına yardımcı olacak büyük fırsatlar yaratacak ve mevcut güç dengelerini yeniden belirleyecektir. Öyle ki sadece bir ülkenin YZ teknolojilerine hâkim olduğu bir dünya hiç olmadığı kadar tehlikeli olabilecektir. Çalışmanın genelinde de ifade edildiği şekliyle, YZ’yi kim önce geliştirirse önceliğinin olanaklarını kullanacağı muhakkaktır ve kendimizi savunmak -varsa- kendi YZ’lerimiz sayesinde olacaktır.

YZ’nin ilk olarak ordu tarafından kullanılması avantajlar sağlayacaktır ve YZ’da kısa vadede Ar-Ge çalışmaları yapmayan ülkeler, uzun vadede hızına ayak uydurmanın çok zor olacağı durumlarda daha büyük tehditlerle karşı karşıya kalacaktır. Sonuç olarak, Türkiye'nin bugüne kadar ulusal güvenlik açısından özellikle İHA ve SİHA’lar konusunda elde ettiği başarılar bölgesel dinamikler ile İsrail, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin YZ’de Ar-Ge konusunda şimdiden attığı önemli adımlar ile baltalanabilir. Ülkemizin kendi İHA’sını geliştiren az sayıdaki devlet arasında olduğu gerçeği göz önüne alındığında YZ çalışmalarında ilerlemesi çok önemlidir. Ülkemizi dünyaya göre farklılaştıracak, rekabet gücümüzü arttıracak ve güçlendirecek olan Ar-Ge yatırımları olacaktır. Bu kapsamda ilk ihtiyaç YZ ulusal stratejisidir. Çünkü her şeyden önce YZ yarışında geride kalma riski Türkiye için zararlı olabilir.

Kamusal hizmetler, ulaşım, iletişim, sağlık tesisleri ile elektrik, su, kanalizasyon gibi kritik altyapıların güvenliğinin sağlanmasında insan faktörü ve güvenlik bilinci en önemli parametrelerin başında gelmektedir. Bununla birlikte kritik altyapılar, kuantum teknolojisi, blockchain, büyük veri, bulut bilişimi ve veri madenciliği gibi konular bizatihi ulusal güvenliğin konusu olmakla birlikte YZ ile bizzat ilişkili alanlardır. Bu kapsamda, ülkemizde özellikle üniversitelerde farkındalık olduğu ancak ülke politikası olarak koordinasyonun sağlanması ve proje bazlı milli çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir.

Ayrıca ülkemiz, son yıllarda PKK-PYD-YPG, DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı mücadelesini aralıksız bir şekilde sürdürmektedir. Bu durumun YZ açısından önemi ise YZ’nin geliştirilmesi çok zor ama yazılım oluşturulduktan sonra kopyalaması ve uygulanmasını çok kolay bir teknoloji olmasıyla alakalıdır. Yukarıda saydığımı terör örgütlerinin kendilerine silah ve mühimmat yardımı yapan destekçilerinin YZ teknolojileri konusunda ilerleyen süreçte destekte bulunması da her zaman olan bir ihtimaldir. Bununla birlikte eğer Türkiye, elinde bulundurduğu potansiyeliyle YZ’ye odaklanmaya başlar ve bunu politika önceliği olarak belirlerse hem terörle mücadelesi çok daha hızlı bir şekilde sonuçlanabilecek hem de gelecekteki herhangi bir tehdide karşı korunması çok daha kolay olabilecektir.

Kaynak: Onur Sönmez / SDE

Yorum yapın