Amerika Birleşik Devletleri'nin istihbarat ve erken ihbar sistemi

II. Dünya Savaşı ile birlikte dünya siyaseti üzerinde süper güç konumunu elde eden Amerika Birleşik Devletleri (ABD), bu gücün kazanımları kadar yarattığı güvenlik ihtiyaçlarını da karşılamak durumunda kalmıştır. Soğuk Savaş süresince Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB), 11 Eylül terör saldırısı sonrasında ise küresel teröre odaklanan ABD istihbarat teşkilatı, küresel seviyede en üst düzey teknoloji ve bütçeler ile ABD ulusal güvenliğine hizmet etmektedir. Bu çalışmada bugün “İstihbarat Topluluğu” olarak anılan yapının gelişme sürecini etkileyen faktörler ve sorumluluk paylaşımları, örneklemeler ve dünyaya yansımaları ile birlikte tartışılmıştır. Ayrıca fiziki güvenliğin en önemli unsuru olarak teknolojinin imkân sağladığı balistik füzelere karşı tesis edilen erken ihbar ve önleme mekanizmaları da çeşitlilik ve çalışma prensipleri açısından ele alınmıştır.

Türkçe’ye Arapça’dan geçerek haber ve bilgi alma, duyma, öğrenme anlamlarına gelen “istihbar”1 kelimesinin çoğulu olan istihbarat kavramı için İngilizce’de akıl, zekâ, bilgi, anlayış kavramlarını da içeren “intelligence” kelimesi kullanılmaktadır. Bu çerçevede vurgu, haberin toplanmasından ziyade birleştirme ve değerlendirme üzerine yapılmaktadır.

Sun Tzu, “Karşısındakini ve kendini bilen hiçbir savaşta tehlikeye düşmez; karşısındakini bilmeyen, sadece kendini bilen bir kazanır, bir kaybeder; karşısındakini de kendini de bilmeyen her savaşta mutlaka tehlikeye düşer.”3 ilkesi ile hem düşman hem de kendisi açısından bilginin önemine dikkat çekmektedir. İstihbarat, geleceğe dair her zaman kesin öngörülerde bulunamasa da mutlak belirsizliği ölçülmüş belirsizlik hâline getirerek kolay anlaşılmasına imkân tanımaktadır.

İstihbarat faaliyetlerinin insanoğlunun ulaştığı teknolojik ilerleme seviyesi ile doğrudan ilişkisi vardır. Bu seviye; istihbarat çarkının altı bacağı kabul edilen planlama ve yönlendirme, toplama, işleme ve yayma, analiz ve üretim, yayımlama ile değerlendirme fonksiyonlarının her birine farklı katkılar sağlamaktadır.5 Bu nedenle istihbarat örgütleri tarafından teknolojik gelişmeler, yeni yetenekler kazanılması ile yeni ilgi ve etki alanları oluşması açısından yakından takip edilmektedir.

İstihbarat ile devletlerin elde edebilecekleri kazanımlara bakıldığında;

- Stratejik bir baskın ile karşı karşıya kalınmasının engellenmesi,

- Uzun vadeli bir perspektif ve öngörü sağlanması,

- Politika oluşturmaya katkı,

- Devletin bilgi, ihtiyaç ve yöntemlerini gizlemesi, olarak özet yapılabilmektedir. 

Bu kapsamda ABD tarafından istihbarat toplama faaliyetleri için hedef alanlar; “uluslararası”, “bölgesel” ve “ulusal” olarak kategorize edilmektedir.

ABD, özellikle II. Dünya Savaşı’nda yaşadığı acı tecrübelerin üzerine giderek bu alanda bilimsel çalışmalara yer vermiş, teknolojik gelişmeler ile paralel bir şekilde yeni teşkilatlanmalara gitmiştir. Öte yandan nükleer çağa geçiş ile birlikte üretilen silahlar dünyanın herhangi bir yerinden çok kısa bir zaman diliminde istenilen yere ulaşabilir özelliğe sahip olmuştur. Bu tehdit, doğal olarak bir savunma refleksi ile ABD’nin günümüzde sahip olduğu küresel erken ihbar sistemini geliştirerek kullanmasına yol açmıştır.

1. ABD İstihbarat Teşkilatı

1.1. Gelişim ve Mevzuat

Bağımsızlığını kazandığı ilk 140 sene içerisinde ciddi bir dış tehditle karşılaşmayan ABD’nin güvenliğine ilişkin ihtiyaçları da sınırlı kalmıştır. I. Dünya Savaşı’nın baş göstermesine rağmen bu ihtiyaç ağırlıklı olarak ordunun askerî gereksinimleri çerçevesinde kalmış, barış zamanını da kapsayan ulusal seviyede bir istihbarat koordinasyonu gerçekleşmemiştir.9 ABD’nin yanı sıra dünya genelinde de istihbarat alanında profesyonel bir yaklaşım altına girme ile kurumsal düzenlerin oturması II. Dünya Savaşı öncesi hız kazanmıştır.10 İstihbarat faaliyetleri, 1932’de Japon yazışmalarına ait şifre çözme faaliyetlerine kadar ağırlıklı olarak askerî ve sivil diplomatik kanallar aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında ihtiyaç duyulan alanlarda sınırlı ve bazen gayriresmî olarak şahsi güvenilir temaslar ile Birleşik Krallık istihbaratından da faydalanılmıştır.11 Koordineye yönelik ilk girişim 1939 yılında Roosevelt tarafından Federal Bureau of Investigation (FBI), Military Intelligence Division (MID) ve The Office of Naval Intelligence (ONI) çabalarının Interdepartmental Intelligence Comittee’nin koordinesine verilmesiyle yapılmış ancak belirgin bir ilerleme yaşanmamıştır.12 Asıl etkili eylem ise yine Roosevelt tarafından 1941 yılında Cordinator of Information (COI) makamının teşkil edilmesi ile gerçekleşmiştir. Bahse konu birimin başında yer alan William J. Donovan, yapmış olduğu Avrupa incelemeleri neticesinde ABD’nin bilgi toplama, analiz ve operasyon faaliyetlerini merkezî olarak yürütmek üzere Birleşik Krallık benzeri bir örgütlenmeye ihtiyaç duyduğu sonucuna ulaşmıştır.13 Kurum, 1942 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın altına Office of Strategic Studies (OSS) ismiyle taşınarak stratejik bilgilerin toplanması ve analizi, örtülü faaliyetlerin planlanması ve yürütülmesi ile görevlendirilmiştir.

Savaşın ardından kalıcı çözüm arayışında olan Truman, Pearl Harbor baskınına ilişkin olarak edindiği “askerin, devletin bildiği tüm bilgilere sahip olmadığı”15 gözlemi neticesinde OSS’ye koordinasyon görevini vermek yerine Genelkurmay Karargâhı tarafından önerilen “bağımsız” merkezî teşkilatın kurulmasını tercih etmiştir.16 Bu kapsamda raporu kaleme alan Deniz İstihbarat Başkanı Amiral Sidney Souers, ulusal güvenlikle ilgili istihbaratın ilişkilendirilmesini, değerlendirilmesini ve sonuçta ortaya çıkan stratejik ve ulusal politika istihbaratının uygun şekilde yayılmasını sağlamak üzere Truman tarafından Merkezî İstihbarat Direktörlüğü’ne (Director of Central Intelligence-DCI) getirilmiştir.17 II. Dünya Savaşı’nın yarattığı rüzgârın da yardımı ile Truman’ın yaptığı diğer önemli değişiklik ise OSS altında sınır ötesi gizli faaliyetleri yürüten birimin (Center Intellingence Group-CIG) de DCI sorumluluğuna verilmesi olmuştur. Böylece Amerikan istihbarat hizmetlerinin askerî ya da sivil tekil bir yapıdan ziyade gevşek konfederasyon bağlısı örgütler olarak şekillendirilmesi sağlanmıştır.18 Tüm bu yön verici direktifler neticesinde 1947 yılında Kongre’de onaylanarak yürürlüğe giren Ulusal Güvenlik Yasası19 ise II. Dünya Savaşı sonrasında ABD istihbarat sisteminin temel taşı olmuştur. Bu yasa ile ayrıca Savunma Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi (National Security Council-NSC) teşkil edilmiştir. Ayrıca Ulusal Güvenlik Yasası 102. madde uyarınca CIG, günümüzde adı en çok bilinen istihbarat kurumu olan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (Central Intelligence Agency-CIA) olarak yeniden adlandırılmıştır.

1947 Ulusal Güvenlik Yasası ile öngörülen ancak fiilî olarak uygulamada sıkıntı çekilen askerî otorite, bütçe, araştırmageliştirme, gayrinizami harp vasıtası vb. alanlarda problemleri içeren Eberstadt Raporu 1948 yılı içerisinde Kongre’ye sunulmuştur.20 Ana teması kurumlar arasında yeterli ve etkili ilişkiler tesis etmek olarak kabul edilen raporda özellikle daha nitelikli analizlerin üretimi ile kalite kontrolü hususlarına yer verilmektedir.

Eş zamanlı bir süreçte Dulles Raporu22 olarak anılan ayrı bir çalışmada, Eberstadt Raporu’nda belirtilen işlem maddelerini de kapsayan ve topluluğun tarihinde en yüksek ses getiren eleştirilerden biri, ortaya konmuştur.23 Raporda belirtilen işlem maddeleri henüz uygulanmadan ortaya çıkan Kore Krizi ise mevcut yapının daha da eleştiri almasına yol açmıştır. Takip eden yıllarda Office of National Estimates (ONE) ve Office of Research and Reports (ORR) ile bunları koordine eden Directorate for Intelligence (DI) çatısı altında benzer konularda farklı sorumluluk paylaşımları ile yeni yapılar denenmiştir.24 Bir diğer bilinen ve hâlen varlığını koruyan National Security Agency (NSA) ise 1952 yılında devamlı olarak istihbarat toplama gayesiyle teşkil edilmiştir.

Soğuk Savaş yıllarında özellikle Sovyet merkezli çalışan istihbarat yapılanması bugün kamuoyu paylaşımına sunulmuş birçok süreçte aktif role sahip olmuş, başarı ve başarısızlıklar yeni eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda, gizli operasyonlar alanında başarısızlıkla sonuçlanan önemli bir hadise Kennedy döneminde yaşanan 1961 Domuzlar Körfezi vakasıdır. Fidel Castro’nun komünist rejimini darbe ile devirmeyi amaçlayan örtülü harekât, yeterli istihbarat alamama ve hatalı planlamalar neticesinde Kennedy için önemli bir prestij kaybı da yaratmıştır.26 Bu başarısızlık sonrasında ABD istihbarat faaliyetleri ve ajansları adına Başkan’a danışmanlık faaliyetlerini yürütmek üzere “Başkan’ın Dış İstihbarat Danışma Kurulu”27 teşkil edilmiştir.

Nixon’ın ABD Başkanı ve Henry Kissinger’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu 1970 yılında, CIA’nın politik bağlılıklardan etkilendiğinin düşünülmesi ve Kamboçya’da yaşanan darbenin istihbaratının alınamaması nedeniyle Beyaz Saray Bütçe ve Yönetim Dairesi Yardımcı Başkanı James Schlesinger inceleme maksadıyla görevlendirilmiştir.28 Bilgisayar çağına giriş ile uydu keşfi, elektronik istihbarat gibi yeni vasıtalar stratejik ve taktik seviyenin ayrım çizgisini giderek belirsizleştirmiştir. Bu vasıtaların maliyetli ve çoğu zaman mükerrer kullanımı ise istihbarat topluluğu için temel bir problem alanı yaratmıştır. Çalışma sonucunda ortaya çıkan Schlesinger Raporu (1971), özellikle yeni teknolojik düzene adaptasyon ve kaynakların verimli kullanılması açısından yasal çerçeveye içerdiği girdileri en yüksek oranda aktarabilen bir rapor olarak tarihte yerini almıştır.

Nixon’ın görevden çekilmesi sonrasında bazı küçük ölçekli çalışmalar yürütülse de özellikle devletin gizli faaliyetlerinin hukuka uygun olarak en iyi nasıl gerçekleştirilebileceği sorusuna 1975-1976 yıllarında kurulan Church ve Pike Komiteleri cevap aramıştır. Bu komiteler, İstihbarat Topluluğu’nun örtülü faaliyetlerine devam etmesi ancak Kongre’ye karşı sorumlulukların yerine getirilmesine ilişkin önemli tespit ve eylemlerde bulunmuştur.30 1976 yılında Başkan Ford tarafından kurulan “Başkan’ın İstihbarat Gözetim Kurulu (The President’s Intelligence Oversight Board)”, icra gücünün en üst seviyedeki denetim kurumu olarak teşkil edilmiştir. Kurul, kendi soruşturma birimi olmamasına rağmen uygunsuzlukları tespit ederek Senato’nun inceleme başlatmasını sağlamakta ve mevcut İstihbarat Topluluğu kurumlarının yol haritaları ile usullerine ilişkin yönlendirmelerde bulunmaktadır.31 Böylelikle, 1982 yılında Reagan yönetiminde İstihbarat Kimliklerini Koruma Yasası ile istihbarat personeli kimliklerinin deşifre edilmesi önlenmiştir. 1984 yılında ise Merkezî İstihbarat Teşkilatı Bilgi Yasası ve Bilgi Özgürlüğü Yasası uyarınca bilgi edinme hakkına operasyonel hassasiyetler nedeniyle istisnaların getirilmesi onaylanmıştır.

Makalenin yayınlandığı kaynak: Milli Savunma Üniversitesi Deniz Harp Enstitüsü Mavi Vatan’dan Açık Denizlere Dergisi Yıl: 2 Sayı: 7

Yorum yapın