(Analiz) - NATO ve Rusya ilişkileri: Nereden nereye?

Doç. Dr. Aylin Ünver Noi, Rusya-Ukrayna savaşında NATO’nun rolü ve tutumuna ilişkin tartışmaları AA Analiz için kaleme aldı.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi sonrası değişen güvenlik anlayışı ve ortamı NATO’nun sadece Demir Perde ülkeleri ile değil, aynı zamanda Rusya ve Ukrayna ile ilişkilerin geliştirilmesinin de yolunu açtı. Rusya’nın Batı ile ilişkilerini normalleştirme politikası çerçevesinde 1991 yılında hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın NATO ile ilişkisi Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne katılması ve 1994 yılında her iki ülkenin de NATO’nun Barış İçin Ortaklık Programı'na katılması ile şekillenmeye başladı. Bu süreç 1997 NATO-Rusya Kurucu Yasası, danışma ve iş birliği için bir forum olarak NATO-Rusya Daimi Ortak Konseyi’nin ve NATO-Ukrayna Komisyonu’nun kurulmasıyla sürdürüldü.

Rusya ve Ukrayna, Batı ile ilişkilerini normalleştirme politikasının parçası olarak NATO ile ilişkilerini sürdürürken dönemin Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin, ABD Başkanı’ndan hiçbir eski Sovyet Cumhuriyeti'nin NATO’ya giremeyeceğine dair bir “centilmenler anlaşması” istedi. Zira Yeltsin, NATO’nun eski Sovyet coğrafyasında genişlemesini istemiyordu. NATO’nun eski Demir Perde ülkelerine genişlemesi 1999 yılında Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan’ı üye yapmasıyla gerçekleşmişti. Eski Varşova Paktı üyeleri olan bu ülkelerin hiçbiri Sovyetler Birliği’nin parçası değildi.

1999 Kosova krizi Rusya-NATO ilişkilerinde kırılma noktası

Rusya-NATO ilişkilerinde kırılma noktası 1999 Kosova krizi ve NATO’nun Kosova’ya askeri müdahalesi sonrası olmuş, Rusya, NATO ile ilişkisini dondurmuştu. Rusya, Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkmasına rağmen neticede Kosova, bağımsızlığını kazandı. Bunun akabinde NATO ile Rusya arasında 2002 yılında diyalog ve iş birliğini tekrardan tesis etmek, güvenlik konuları üzerine istişare etmek amaçlı NATO-Rusya Konseyi kuruldu.

NATO’nun bir sonraki genişleme hamlesi ise 2004’te gerçekleşti. Genişleme hem eski Varşova Paktı hem de eski Sovyetler Birliği’nin parçası olan ülkeleri (Estonya, Letonya ve Litvanya) kapsadı. Bu gelişmenin dışında Rusya’nın nüfuz alanı olarak gördüğü eski Sovyetler coğrafyasındaki Batı yanlısı renkli devrimler, Rusya’nın Sovyet kadrolarından gelen yöneticilerinin koltuklarını kaybetmesiyle neticelendi. 2003 yılında gerçekleşen Gürcistan’ın “Gül Devrimi”ni 2004 yılında Ukrayna’daki “Turuncu Devrim” izledi. NATO’nun 2008 Bükreş Zirvesi’nde karar verdiği genişleme planı da Arnavutluk, Hırvatistan ve Makedonya gibi Balkan ülkelerinin yanı sıra Gürcistan ve Ukrayna’yı da kapsıyordu. Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyeleri olabilecekleri taahhüdünü veren bu karar, Rusya tarafından tehdit olarak görüldü ve NATO’nun bu kararından dönmesi istendi.

İlişkilerdeki gerginlik zamanla arttı

İkinci kırılma noktası ise NATO’ya üye olmak isteyen Gürcistan’ın, bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya’ya saldırı düzenlemesi üzerine Rusya’nın 2008’de Gürcistan’daki askeri harekatı düzenlemesi oldu. Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıyınca NATO-Rusya Konseyi 2009 yılına kadar askıya alındı.

2010 Stratejik Konsepti'nde ise NATO’nun Rusya’ya tehdit olmadığı vurgulanarak iki taraf arasında gerçek bir stratejik ortaklık hedefi teyit edilmişti. Burada NATO-Rusya iş birliğinin barış, istikrar ve güvenlik alanı yaratması nedeniyle stratejik önemi vurgulanıyordu. Ancak bu iyimser hava ABD ile Rusya arasında Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşması’nın (START) imzalanması, NATO’da genişlemeye ara verilmesi, NATO-Rusya Konseyi’nin yeniden canlandırılması ve NATO-Rusya iş birliğinin Afganistan’da güçlenmesiyle pek uzun sürmedi.

Rusya ile Batı ülkeleri arasındaki üçüncü kırılma noktası, Ukrayna’da Rus yanlısı Viktor Yanukoviç’i iktidarından eden Batı yanlısı halk ayaklanmaları sonrası yaşandı. Batı yanlısı hükümetin gelişi, bu hükümetin Rusya tarafından tanınmaması, Kırım’da gerçekleştirilen referandum sonrasında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine yol açtı.

NATO-Rusya Konseyi kapsamında Rusya ile tüm pratik sivil ve askeri iş birliği, Rusya'nın Ukrayna’daki askeri müdahalesine ve Kırım’ı yasa dışı ve gayrimeşru ilhakına yanıt olarak Nisan 2014’ten bu yana askıya alındı. Diğer bir deyişle, NATO-Rusya ilişkileri terörle mücadeleden bilimsel iş birliğine askıya alınarak normalleşme için Rusya’nın uluslararası hukuk ve taahhütlere uygun davranması şartı koşuldu. O zamandan bu yana bu konuda herhangi bir gelişme kaydedilmediği gibi bazı gelişmeler de sürecin tıkanmasına ve karşılıklı tehdit algısının artmasına sebep oldu.

Karşılıklı artan tehdit algısı

Rusya açısından bu tehdit algısına neden olan son yıllardaki gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz: NATO’nun doğu kanadını güçlendirmeye yönelik aldığı kararlar, son 30 yılın en kapsamlı askeri tatbikatı Defender Europe 2021, NATO 2030’da Rusya’nın tehdit addedilmesi ve genişleme kapsamında 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan’ın, 2017’de Montenegro’nun, 2020’de Kuzey Makedonya’nın NATO üyesi yapılması.

Tüm bu gelişmeler, NATO-Rusya ilişkilerinde gerilimi artırdı. 2021 yılı Ekim ayında Rusya, NATO’daki diplomatik misyonunun çalışmalarını askıya almaya karar verdi ve NATO'nun Moskova’daki NATO Bilgi Ofisi'ni kapattı. Ayrıca Rusya’nın NATO’nun Moskova’daki Askeri İrtibat Misyonu’nun çalışmalarını askıya almasını istemesi, Soğuk Savaş sonrası kurulan bu yapıyı ortadan kaldırmış oldu. Ancak NATO-Rusya Konseyi aracılığıyla diyalog kapısı açık kaldı ve bu kapsamda NATO’nun Rusya’ya karşı iki yönlü yaklaşımı caydırıcılık ve diyaloğun sürdürülmesine karar verildi.

 Ukrayna'nın işgali

Rusya, NATO’nun genişlemesinden endişe duyduğunu ve bunu kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğünü her fırsatta açıkça ifade etti. Buna karşın askeri müdahale dahil her yolu deneyeceğini de Ukrayna’da göstermiş oldu. Aslında bu, Rusya’nın NATO’nun genişlemesine engel olma çabasının tek örneği değil. 2017’de NATO’ya üye olan Montenegro’da 2016’da gerçekleşen askeri darbe girişiminde Rusya'nın desteği vardı. Rus diplomatların, 2020 yılında NATO’ya üye olan Kuzey Makedonya’nın isim meselesi yüzünden yıllardır NATO üyeliğini veto eden Yunanistan’ın kararını değiştirme çalışmaları da benzer bir hedefin ürünüydü.

Bütün bunlar karşılığında NATO tarafından yapılan açıklamalar ise örgütün bir savunma örgütü olduğu, bu nedenle Rusya saldırmadığı müddetçe herhangi bir tehdit olmayacağı yönünde. Bu kapsamda Ukrayna’ya asker göndermeyecekleri ve Ukrayna hava sahasında NATO uçaklarının uçmayacağı vurgusu dahi yapıldı. Öte yandan Rusya’dan bir NATO üyesine saldırı olursa 5. madde gereği bu saldırının tüm üyelere yapılmış sayılacağı ve karşı saldırı ile tepki verileceği de vurgulandı. Bu kapsamda söylemden öteye geçerek NATO’nun doğu kanadının savunması için buradaki askeri varlık artırıldı.

NATO, genişleme hususunda ise açık kapı politikasından vazgeçmeyeceğini dile getirdi. NATO yetkilileri, her egemen ulusun kendi güvenlik düzenlemelerine karar verme hakkına sahip olduğunu vurguluyor. Nitekim Rusya da NATO-Rusya Kurucu Yasası'nı imzalarken “tüm devletlerin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini ve kendi güvenliklerini sağlamak için gerekli araçları seçme hakkının” korunmasını taahhüt ettiğinin altını çiziyor. Bugün NATO’nun doğuya genişlemesinin durmasını isteyen Rusya, yazılı bir taahhüt istiyor. Peki, Rusya’nın kendisi, daha önce verdiği güvenlik taahhütlerine uymuş muydu? Bu soru akılları kurcalıyor.

Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan iyimser güvenlik ortamı zaman içinde erozyona uğradı. Ukrayna-Rusya savaşı nükleer güç olmanın yanı sıra NATO üyesi olmanın caydırıcılıkta ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Burada Rusya’nın sert güç kullanma politikası ile NATO’nun genişlemesinin önüne geçebilecek mi yoksa tam tersi, bu sürecin hızlanmasına mı neden olacak sorusu önem arz ediyor.

Kaynak: AA/Doç. Dr. Aylin Ünver Noi, Haliç Üniversitesi

 

Yorum yapın