İran askerî gücü: Rejimin bekasını korumak, bölgesel hakimiyeti temin etmek

ABD Savunma İstihbarat Ajansı tarafından Ağustos 2019’da yayımlanan “İran Askerî Gücü”1  başlıklı raporda İran’ın askerî kapasiteleri ve aktiviteleri ele alınmıştır. Bu anlamda, İran’ın savunma ve askerî kabiliyetleri ölçeklendirilerek detaylı bir tablo ortaya konulmuş; İran’ın askerî stratejisi, hedefleri ve niyetleri irdelenerek ABD’nin bölgesel çıkarlarına tehdit olabilecek konular hakkında müttefikleri ve ABD kamuoyunun bilgilendirilmesi amaçlanmıştır. Raporda temel başlıklar altında İran’ın kara, hava, deniz ve uzay-siber uzaydaki güç göstergeleri karşılaştırmalı bir temelde incelenmiştir. Bununla birlikte İran’ın askerî gelişme süreçlerine de ışık tutan rapor, tarihsel bir bağlam üzerinden İran’ın güç göstergelerini konumlandırmıştır.

Raporun başlıklarına ve önemli vurgularına bakacak olursak öncelikle İran’ın ekonomik, siyasi, sosyal değerlerini ulusal ve bölgesel bağlam üzerinden ele alarak askerî gelişimini İran siyasi tarihinde süre gelen olaylar üzerinden incelediğini söyleyebiliriz. Raporda giriş bölümü de dâhil olmak üzere toplamda beş ana başlık ve bunların her birine ait alt başlıklar bulunmaktadır. Giriş bölümünde, askerî gelişimi incelemek adına özellikle savaşlar, Devrim öncesi-sonrası dönem ve savaşlarda karşılaşılan siyasal bağlam ele alınmıştır.

Ulusal askerî genel görünüm konusu ise birinci bölümde; ulusal tehditler tehdit algılamaları, istikrar problemleri, ulusal güvenlik stratejisi, savunma bütçesi, nükleer program, dış savunma sanayi ilişkileri gibi alt başlıklar üzerinden incelenmiştir. Bununla birlikte ikinci bölümde bulunan askerî doktrin ve strateji konusu; modern çatışma değerlendirmeleri, askerî güvenlik kurumları, askerî güvenlik liderliği, ulusal askerî komuta-kontrol ve önemli askerî lider figürleri alt başlıklarında konu edinilmiştir.

Üçüncü bölüme bakıldığında; İran’ın temel askerî yetenekleri, balistik füze, geçiş önleme ve alan hâkimiyeti, siber uzay, istihbarat, önleme ve aldatma, uzay-karşı uzay, gayrinizami harp, yeraltı etkinlikleri, kimyasal ve biyolojik savaş kabiliyetleri alt başlıkları şeklinde sınıflandırıldığı görülmektedir. Son olarak İran’ın konvansiyonel askerî kabiliyetlerine yönelik detaylı bir incelemeyle rapor son bulmaktadır.

Bu doğrultuda raporun vurgu yaptığı bir husus olarak İran Devrim’i sonrası gerçekleşen İran-Irak Savaşı ve bu süreçte karşılaşılan zorluklardan alınan dersler, İran’ın askerî yetenekler geliştirme noktasında önemli bir yere sahiptir. Esasen Savaş’la beraber askerî güç sınırlarını gören İran, bu sınırlılıklara çözüm arayışında tarihsel bir süreçte gelişme göstermiştir. Bu gelişmenin, İran’ın sadece sayısal göstergelerini arttırmadığı aynı zamanda Savaş boyunca elde edilen saha tecrübelerinde de askerî tecrübe kazanmasına elverişli bir zemin hazırladığı tespitinde bulunulmuştur.

Bir diğer önemli vurgu ise İslam Devrimi’yle oluşturulan yeni askerî kurumlar ile Muhammed Rıza Şah Dönemi öncesinden kalan bazı kurumlar arasında bir rekabetin oluşmasıdır. Bununla birlikte Körfez Savaş’ı, İslam Devrimi’nin ve kurumlarının meşruluğunun pekişmesine önemli bir katkı sağlamıştır. Rapora göre İran askerî gücü üç önemli sacayağından oluşmaktadır: Birincisi, bölgesel caydırıcılığı tesis etmek için balistik füze ve savunma sistemleri; ikincisi, Basra Körfez’i ve Hürmüz Boğazı’nın güvenliğini sağlamak üzere konumlanmış deniz kuvvetleri ve üçüncüsü ise sınır dışı askerî ittifaklar ve partnerlerden oluşan vekil güçlerin kullanılması da dâhil olmak üzere gayrinizami harp unsurlarıdır. Ayrıca raporda da odaklanılan bir konu olan İran’ın sahip olduğu temel askerî gücünün askerî stratejilere ve doktrinlere göre nasıl konumlandırıldığı sorgulanmıştır. Bu anlamda, raporun genel çıkarımlarından birisi de İran’ın kendine has bir askerî yapılanması olduğu düşüncesidir. Bununla birlikte İran’ın asimetrik ve simetrik harp unsurlarını sentezlediği bir tür hibrit savaş yöntemi kullandığı çıkarımı raporun önemli vurgularındandır. Geleneksel askerî unsurlar anlamında İran, askerî stratejisinde caydırıcılık ve olası bir saldırıya cevap verebilme kabiliyetine dayanıyorken gayrinizami harpte ise vekil güçler ağını bölgedeki askerî ve siyasi hedeflerine yönelik kullanmaktadır. Bu anlamda, bu iki farklı harp unsurlarının sentez şeklinde bölgesel hedeflerine yönelik kullanması durumu hibrit savaş yöntemine bir örnek teşkil etmektedir.

Yine İran’ın güvenlik stratejisine bakacak olursak, şu iki temel hedef İran’ın ulusal güvenlik stratejisinin olmazsa olmaz bileşenlerini oluşturmaktadır: Bölgesel baskın bir güç olmak, rejimin sürdürülebilirliğini sağlamak ya da yönetimin hayatta kalmasını güvenceye almak. Bununla birlikte İran ulusal güvenlik stratejilerinde görülen baskın hedefler; var olanı muhafaza etme ve caydırıcılık, bölgesel anlamda etki sahibi bir aktör olma üzerinden temellenmektedir. Bu hedefler, İran’ın bölgesel aktiviteleri ve askerî gelişiminin anlamlandırılması noktasında önemli rol oynamaktadır. 

Özellikle uzay programlarına ve nükleer programa yönelik yenilikçi faaliyetleri ile birlikte kaynaklarını ve araçlarını hızlı mobilize edebilme yeteneği, İran’ın askerî yetenek ölçeklendirmesinde güçlü yanları oluşturmaktadır. İran’ın mobilize olabilme kapasitesinin getirdiği bir diğer avantaj ise aldatma ve önleme kabiliyetlerinin bir sonucu olan askerî aktivitelerini gizleyebilme marifetidir. Bu noktada, İran’ın yer altı savunma sanayi tesisleri ve farklı konumlardaki askerî ve sivil olmak üzere hibrit parçaları bir araya getirerek savunma sanayine yönelik sürdürdüğü gelişmeler, mobilize olabilme gücünün önemli göstergelerindendir.

Öte yandan İran’ın Basra Körfezi’nde ve Hürmüz Boğazı’nda konumlandırdığı deniz kuvvetleri marifetiyle alan hâkimiyeti ve giriş önleme gücü de göze çarpan askerî kabiliyetlerini oluşturmaktadır. İran’ın boğazdaki stratejik konumunun verdiği avantaj da dışardan gelen düşman için asimetrik bir durum arz etmektedir. Bu anlamda İran; deniz kuvvetleri, gemi savunma sistemleri, seyir füzeleri, küçük botlar, insansız hava araçları, denizaltı, deniz mayınları gibi araçlar üzerinden de asimetrik taktikler kullanarak düşmanın kabiliyetlerini kısıtlama gücüne sahiptir. Caydırıcılık ve saldırılara karşılık verme kabiliyetini oluşturan savunma balistik füzeleri de bölgesel çapta bir mevziye sahip olmakla birlikte kısa ve orta menzilde olan etkili bir güç alanıdır. Ayrıca İran, sahip olduğu füzelerin menzilini ve etkisini arttırıcı yenilikçi araştırma ve geliştirme faaliyetlerine devam etmektedir. Bu doğrultuda, yeni çalışmalarında bir hedef olarak belirledikleri kıtalar arası balistik füze geliştirme girişimleri bu araştırmalara öncelik etmektedir.

Hibrit savaşın bir unsuru olan gayrinizami harp İran için özellikle bölgesel hedefleri gerçekleştirmek anlamında önemli bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda İran’ın bölgesel bazda tayin ettiği vekil güçler ve askerî ittifaklar, İran’ın “Direniş Ekseni” olarak adlandırdığı bölgesel stratejinin odak noktasını oluşturmaktadır. Direniş Ekseni’nin güçlendirilmesi ve genişletilmesi, İran’ın izlediği önemli güvenlik politikalarından birisidir. Bu politikanın amaçlarında İran’ın bölgesel etkisini arttırmak ve caydırıcılığı sağlamak birincil öneme sahip olmaktadır. Özellikle Devrim Muhafızları Ordusunun bir parçası olan Kudüs Gücü, bu politikanın gerçekleştirilmesi noktasında kullanılan en etkili gayrinizami harp unsurlarından birisidir. Lübnan’da Hizbullah’ın; Irak’ta ve Suriye’de Şii militan grupların; Yemen’de Husilerin; Filistin’de bazı grupların; Taliban’ın ve Bahreynli militan gruplarının finansal, siyasi anlamda desteklenmesi ve eğitilmesi İran’ın gayrinizami harp stratejisinin temel ana hatlarını oluşturmaktadır. Bununla birlikte İran’ın sınır dışı askerî güç faaliyetleri; Suriye ve Irak’taki varlığı ve aktiviteleri sınırlı seferi güç ölçeğinde değerlendirilmektedir.

Bir diğer dikkate değer nokta ise İran’ın insansız hava araçları geliştirme konusunda sergilediği hızlı ilerlemelerdir. İran bu alanı çok yönlü bir temelde kullanmaktadır. Hava yetenekleri anlamında keşif ve gözlem yapmak üzere kullanılan silahlı ve silahsız insansız hava araçları, Suriye ve Irak’ta bazı görevler üstlenmiştir. Bununla birlikte havadan karaya saldırı gücü anlamında da bu araçlar kullanılmaktadır. İran’ın önem verdiği güncel alanlardan birisi de siber yeteneklerdir. Diğer askerî alanlara göre daha az maliyetli ve etkin bir alan olan siber güç ve siber uzay aktiviteleri, bilgi toplayabilme ve algılanan tehditlere karşılık verme noktasında İran’ın başvurduğu bir yöntem olmaktadır. Bu doğrultuda, İran bu alana yönelik geliştirme çalışmalarına devam etmektedir.

İran, entegre hava savunma sistemlerini hem yerli geliştirmeler ve inovasyonlarla hem de dış tedarik yoluyla güçlendirmektedir. Karadan havaya füze ve radar sistemlerini yerli materyallerle geliştiren ve kullanan İran, dış ilişkilerini de savunma gücünü geliştirme noktasında kullanmaktadır. Bu noktada, Rusya ile olan savunma sanayi ilişkilerinin bir sonucu anlamında 2016 yılında SA-20C hava savunma sistemini edinmiş, bu sistem yoluyla olası modern hava kuvvetleri saldırılarına karşı hava savunma gücüne sahip olmuştur.

Diğer taraftan İran’ın benimsediği askerî stratejilerine bakacak olursak, “Pasif Güvenlik Doktrini” şeklinde adlandırılan strateji İran’ın öncelikli stratejilerindendir. Pasif Güvenlik Doktrini İran’ın önleme ve aldatma yeteneklerinin tümünün kullanıldığı bir strateji olup askerî üsler, askerî karargâhlar özellikle yer altı tesisleri ve füze geliştirme programlarının gizlenmesi ya da kamufle edilmesini sağlamak üzere temellenen bir yaklaşımdır.

Bu anlamda askerî güç ve yeteneklerini geliştirme arayışında olan İran bilhassa nükleer kabiliyetlerinin ilerlemesini gizlilik içinde sürdürmektedir. Pasif Güvenlik Doktrini de bu gizliliği sağlamaya yönelik tüm araçların kullanılması üzerine şekillenmektedir. Orta Doğu’daki en büyük yer altı tesislerine sahip olduğu düşünülen İran; nükleer çalışmalar, uzay programları, donanma ve füze üsleri gibi kritik askerî aktiviteleri, sivil görünümlü altyapılar ve coğrafi yapının verdiği avantajlar marifetiyle sürdürmeye çalışmaktadır. Dağların içinde gizlenmiş yer altı askerî tesisler bu kabiliyetin en önemli göstergelerinden birisi olarak kabul edilebilir.

Genel anlamda rapor, İran’ın askerî kapasitelerini bir ölçeklendirmeye tabi tutmak suretiyle incelemiş, ABD ve onun bölgedeki müttefiklerine tehdit olacak güç unsurlarını konu edinmiştir. Bu doğrultuda ABD’nin bölgedeki çıkarlarına zarar verebilecek tehditler belirlenmiştir. Bununla birlikte raporun önemli amaçlarından birisi de olası bir askerî karşılaşmada İran’ın güçlü ve zayıf yanlarını tespit etmek maksadıyla bölgedeki müttefiklere bir rehberlik göstermesi düşüncesidir. Raporun açık kaynaklardan ulaşılmasının sebebi de bu motivasyon üzerinden şekillenebilmektedir.

Bu rapor değerlendirmesi, bu bağlantıdaki mevcut rapordan hareketle yapılmıştır

Kaynak: İRAM

Yorum yapın