Meslek Yüksek Okulları dönüşümün anahtarıdır

Meslek Yüksekokulları (MYO) uygulamaya yönelik olarak 2 yıllık eğitim veren temel felsefesi tüm işletmeler için ara eleman yetiştirmek olan yükseköğretim kurumlarıdır. 2 yıllık eğitimin sonunda öğrenci Ön Lisans Diploması almaya hak kazanır ve eğer teknik bölümlerden mezun ise “Tekniker” ünvanı alır. Bilindiği üzere Meslek liseleri veya Teknik liselerin teknik bölümlerinden mezun olan öğrencilere ise “Teknisyen” ünvanı verilmektedir. Aslında buradaki en önemli husus teknisyenin teknikerliğe doğru ilerlemesi hatta açılmış olan mühendislik yolunu tamamlamasıdır.

Meslek lisesinden mezun olan aday, aldığı temel meslek eğitimiyle yüksek okula belli bir seviyede gelmekte, bir yandan da uygulamaya yönelik tecrübesini üst seviyeye çıkarırken diğer yandan düşük yoğunluklu teorik bilgilerle de donatılması beklenmektedir. Çok nadir olarak normal liselerden gelen adaylar da MYO bünyesinde üstün yetenekler gösterebilmektedir. Fakat ideal olanı meslek veya teknik lisenin üzerine yüksek okula devam etmek olmalıdır. Hatta teknisyen, tekniker ve sonunda mühendis ünvanı alabilen mezunların sayısını olabildiğince arttırmak, bizi her sanayi devrimini sonradan takip eden değil bu devrimlerin başlangıcında ve içinde yer alan ülkelerden biri haline getirmeye yardımcı olur. MYO mezunu teknikerlerin işletmelerde mühendis ile teknisyen arasında önemli bir görevi yürütmesi beklenmektedir ki buna “ara teknik eleman” diyoruz. Ara teknik elemanlar bir yandan sahip olduğu teknik bilgi ve becerileri ile teknisyenlere öncülük ederken, diğer yandan beşeri ilişki yönetme kabiliyetleri ile de mühendisle teknisyen arasında köprü görevi görmektedirler. Ara eleman diye adlandırıyoruz fakat tanımlanan aslında ana elemandır ve beceri odaklı kariyerin genel adıdır.

Yurt dışında bu MYO benzeri okullardan mezun kişiler kolayca iş imkanı bulabilmekte, kendi işini kurabilmekte ve ülkenin teknolojik gücüne güç katmaktadır. Fakat bizim ülkemizde verilen eğitimin kalitesi özellikle uygulama anlamında oldukça yetersiz olduğundan bu süreç tam olarak işlememektedir. Öğrenciye hayatı boyunca kullanmayacağı, uygulamaya katkısı olmayan teorik içerikli dersler verilmekte, iş hayatında çoğunlukla karşılaşacağı uygulamalara yönelik dersler neredeyse yok denecek kadar azdır. Maalesef birçok MYO’nun altyapısı uygulama yapmak için yeterli değildir. Bu konuda gelişmiş ülkelerle aramızdaki oluşan fark, bu okullara öğrenci seçmedeki yöntem ve verilen eğitimin kalitesinden kaynaklanmaktadır.

Hiçbir okulu kazanamamış, çaresiz kalarak MYO’yu tercih etmek zorunda kalmış bir kişinin o mesleğe gönül vermesi, inceliklerini öğrenmesi mümkün olmamaktadır. Bu okullarda verilen eğitim oldukça yetersiz kamakta, bir yüksek okul bitirmemiş de sanki meslek lisesini iki yıl uzatmış bilgi düzeyinde bir MYO mezunu kişiler ile çoğunlukla karşılaşılabilmektedir. Oysa bu okulları tercih edecek öğrencilere çeşitli avantajlar sağlanarak teşvik edici yöntemler uygulanmalı, vasıflı öğrencilerin kazanılması sağlanmalıdır. Mezuniyet sonrası da bu öğrencilere maddi destek verilerek kendi işlerini kurmalarına imkan sağlanmalıdır. Bu şekilde bir sistemin geliştirilirip iş hayatına kazandırılmasıyla Türkiye’nin sanayi ve ilgili diğer sektörlerde önü açılır.

Bizim MYO’larımızdan mezun olan gençler uygulamalı eğitimlerin eksikliği nedeniyle kendisini mesleki bilgi olarak yeterli hissetmemekte ve kendine olan güvenini sağlayamamaktadır. Konuya bir örnekle açıklık getirmek gerekirse Amerika’da 2 yıllık bir kolejden otomotiv bölümünde mezun olan bir kişi kolaylıkla otomobil tamircilerinde ve servislerinde çalışmakta, işin teknik gereksinimlerini uygulamada kısa sürede başarı sağlamakta veya kendi iş yerini kurabilmektedir. Yurt dışında tamamen uygulamaya yönelik, ağırlıklı olarak öğretim elemanı ve öğrencinin atölyede beraber çalıştığı bir sistem uygulanmaktadır. Bizdeki uygulamada ise çoğunlukla öğrenci otomobil üzerinde yeterli deneyim kazanmadan mezun olurken ne bir işyerinde çalışma ne de kendi işini yapma cesaretini gösterebilmektedir.

Hal böyle olunca iş piyasası sürekli istediği kalitede ara elemanı bulamadığını dile getirmektedir. Binlerce işsiz ortalıkta dolaşırken firmalarda binlerce işi bilen tecrübeli eleman aramaktadır. Problemin çözümü oldukça basit ve kolaydır. Nedir çözüm? İşe uygun eğitim vererek sanayinin istediği mesleki yeterliliklere sahip ara elemanı yetiştirmektir. Öğrenci bu okulları bitirince rahatlıkla ben bu işi biliyorum, kendi işimi yapabilirim diyebilmelidir.

Örneğin, arıcılık bölümünden mezun bir kişinin bu işi yapabileceğine para kazanacağına inanması bu yolda kendisini yetkin hissetmesi önemlidir. Ama bakıyoruz ki gerçek durum böyle değildir. MYO’larda pratik bilgisi çok az olan öğretim elemanları tarafından eğitim verilmektetir. Öğretim elemanlarının çoğunun amacı mesleki yeterliliğe sahip öğrenci yetiştirmekten çok bir an önce akademik ünvanları elde etmektir. Genel anlamda ülkemizin genelinde öğrenci odaklı bir eğitim söz konusu değildir. Öğrenciye bire bir eğitim verilmesi son derece kısıtlıdır. Bu okullarda mesleki tecrübesi ve yeterliliği çok üst seviyede olan kişiler ders vermelidir. Profesör, doçent veya diğer akademik ünvanlardan çok kişinin bu işi veya mesleği ne kadar süre yaptığı, eğitme konusundaki yetkinliği sorgulanmalıdır. Sadece teorik matematik ve fizik dersleri vermekle yetinilmemelidir. Örnek verecek olursak; aday bilgisayar programcılığını bitirdiğinde kolaylıkla kod yazabilmeli, girdiği bir iş yerinde sisteme kolayca adapte olabilmelidir. Teknolojik ekipmanlar ile dostluğu ve arkadaşlığı olmalıdır. Bilgisayara yabancı olmamalıdır.

Yukarıda sıralanan amaçlara ulaşabilmek için MYO’ların en hızlı şekilde altyapısı tamamlanmalı, okul amacına uygun olarak meslek öğretmelidir. Öğrencilere gerçek manada mesleki yeterlilik kazandırıldığında ülkemizin üretim gücüne ciddi katkı sağlanacaktır. Ara eleman ihtiyacı karşılanmış olacaktır. Kalifiye, mesleki yeterliliğe ulaşmış elemanların bilgi ve becerisi, ekonomik başarının temelidir. Yoksa sanayimiz istenilen noktaya gelemez. Üretim toplumu olabilmenin en önemli yolu bu ara elemanları istenilen seviyede yetiştirmek ve ülke adına katma değer üretmelerini sağlamaktır. Yol budur, başka çıkar yol bulunmamaktadır. Aslında ideal olanı üniversite sınavlarına giren adayların en az %50’den fazlasının bu doğrultuda eğitim almasıdır. Almanya bu sistemi en iyi uygulayan ülkelerden birisidir. Çünkü üretim gücünün temelini bu yapı oluşturmaktadır. Bizde sayı olarak yeterli sayıda Meslek Yüksek Okulu olmasına rağmen verilen eğitimin kalitesi ve okulların altyapısı istenen seviyenin çok gerisindedir.

Gerektiğinde üniversite sanayi işbirlikleri ile doğrudan sanayi ihtiyacını karşılayabilecek işbirliklerin kurulması sağlanmalıdır. Bu okulların ayrıca bölgeye uygun olarak konumlandırılması gereklidir. Hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde hayvancılıkla ilgili bölümler, otomotiv sanayinin yaygın olduğu bölgelerde otomotiv ile ilgili bölümler yer almalıdır. Her yerde her şey olmamalıdır. Açılan bölümler ilgili bölgeyi destekler nitelikte olmalıdır. Su ürünleri bölümü nereye kurulması gerekiyorsa oraya kurulmalıdır. Havacılık bölümleri havacılığın yaygın olduğu illerde kurulmalıdır. Arz ve talep coğrafi yani bölgesel olarak da eşleştirilmelidir. Güçlü bir üretim gücü, işini bilen, bilgili, kendine güvenen ve deneyimli meslek gruplarıyla gerçekleştirilebilir. Mesleki eğitim dönüşümün anahtarıdır.

Kaynak: Haber.aero / Şükrü Çetinoğlu

Yorum yapın