Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Defensehere'a verdiği özel röportajda önemli açıklamalarda bulundu. Röportajın CAATSA yaptırımları ile alakalı 1. bölümünü yayınlıyoruz.
Defensehere.com: ABD'nin Türkiye'ye yönelik CAATSA yaptırımları, Türk savunma sanayini nasıl etkileyecek? Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın bu yaptırımlara yönelik tedbir veya politikaları neler olacak?
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank:
CAATSA yaptırımlarını önce nasıl tanımladığımızı ifade etmemiz lazım. Bu karar her şeyden önce bir devletin tek taraflı kararı olduğu için açıkça Türkiye’nin egemenlik haklarına yapılmış bir hamledir. Bu tür tek taraflı yaklaşımlar, uluslararası hukukun genel kaidelerine de uymaz.
Diğer yandan siyaseten de atılmış çok yanlış bir adımdır. ABD ile aramızdaki müttefiklik ruhuna zarar vermesi bir yana, Türkiye NATO’nun 68 yıllık çok muteber bir üyesidir. NATO’ya kapsamlı destek sağlayan 5 müttefikten biriyiz. Böyle bir NATO üyesine yönelik yaptırım kararının ABD açısından bir kazanımı olmaz.
Savunma sanayi açısından Türkiye’yi nasıl etkileyeceğine dair Savunma Sanayi Başkanımız tarafından da gerekli açıklamalar yapıldı. Ama ben sonda söyleyeceğimi başta söylemek istiyorum. Bu yaptırımların ülkemizi ve savunma sanayimizi etkilemesine izin vermeyiz. Bu yaptırımların olası etkilerine yönelik çalışmalarımızı yaptık ve gerekli adımları ilgili kurumlarımızla koordineli şekilde atıyoruz.
Öncelikli olarak bu konuda şunu söylemekte fayda var. CAATSA yaptırımları Savunma Sanayi Başkanlığını (SSB) ve SSB Başkanımız Sn. İsmail Demir dâhil 4 üst düzey yetkiliyi kapsıyor. Esasında, Savunma Sanayi Başkanlığımızın temel fonksiyonu, projeleri olgunlaştırdıktan sonra yüklenicilere teslim etmektir. Yani projeleri çok yüksek oranda savunma sanayi şirketlerimiz yürütüyor. Sonrasında SSB’nin rolü bu projeleri takip etmek. SSB alımlarının neredeyse tamamını yüklenicileri eliyle yapıyor. Finansman konusunda projede bir kredi ihtiyacı olsa dahi, bunun muhatabı projenin yüklenicisi oluyor.
Özet olarak savunma sanayinde işler, savunma sanayi şirketlerimiz üzerinden yürüyor. Bu şirketlerimiz yaptırım kapsamında değil.
Hamdolsun, Türkiye’nin savunma sanayi artık açık ya da örtülü yaptırımlarla kilitlenebilecek yapıda değil. Kabiliyetlerimiz çok gelişti.
Şunu da ifade etmemiz lazım.
Biliyorsunuz CAATSA yaptırımları savunma sanayinde Türkiye’ye uygulanan ilk yaptırım değil. Uzunca bir süredir bazı ülkeler tarafından savunma sanayi projelerimize yönelik engelleme çabaları mevcut.
Biz her seferinde kötü komşu ev sahibi yapar anlayışıyla, bize verilmeyen ürünleri kendimiz üretme yoluna gittik. Hatırlarsınız, kısa süre önce de SİHA kameralarımıza yönelik yaptırımlar oldu ama şu anda biz bu kameraları yerli imkânlarla üretebiliyoruz. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
Güvenlik güçlerimizin ihtiyacı olan stratejik öneme sahip birçok ürün ve sistemi yerli ve millî imkânlarla geliştirip başarılı bir şekilde tamamladık. Ayrıca bu sistemlere yönelik çoğu alt sistemi ve kritik parçaları da artık yerli ve millî imkânlarla üretiyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi ile son 19 yılda sonuç odaklı ve kapsayıcı politikalarla Türk savunma sanayimiz önemli kazanımlar ve beceriler elde etti. Sektörde artan güç ve kabiliyetler ile üretim, ihracat ve istihdam ivmelendi.
2000’li yıllara kadar ancak yüzde 20’lerde olan sektördeki yerlilik oranı yüzde 70’lere çıktı. Bu sayede savunma sanayinde dışa bağımlılık önemli ölçüde azaldı.
Sektördeki büyüme ile birlikte şirketlerimiz de ölçek kazandılar, geliştiler ve rekabet gücü elde ettiler. Bugün dünyanın en yüksek cirolu 100 savunma sanayi firması arasında 7 şirketimiz kendine yer buluyor. Şüphesiz bu sayı artacak.
Yaptırımlara karşı cevabımız geçmişte de millîleşmeydi bugün de millîleşme olacak.
Tabi bu meselelerin temelinde ABD’nin bölgeye ve Türkiye’ye bakışındaki tutarsızlıklar var. Sınırımızda millî güvenliğimize tehdit oluşturan yapıların ABD tarafından beslenmesi, güçlendirilmesi yeni bir konu değil. Dolayısıyla, bu durum Trump zamanında ortaya çıkmış değil ama nihayete de erdirilemedi. Başta Suriye’nin istikrarı olmak üzere, bölgede mutabakat sağlayamadığımız çokça hususun olduğu bir sır değil. Ancak ABD’de bir yönetim değişimi yaşandı. Yeni gelen başkanın ve yönetimin tavrı bu süreçlerin geleceğini de etkileyecek. CAATSA yaptırımları bugüne kadar çözülemeyen sorunların bir sonucu oldu. Biz CAATSA’dan daha öte temel problemlerimizde kalıcı çözümler bulacak bir yönetim anlayışıyla muhatap olmak istiyoruz. Soğukkanlılıkla, müttefiklik ruhuna uygun şekilde bu meseleleri değerlendirmemiz gerektiğini her fırsatta ifade ediyoruz. Bu yüzden ABD’nin yeni yönetimine zaman tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu süre de Türkiye’nin temel güvenlik çekinceleri nedeniyle çok uzun bir süre olmaz. ABD ile yeni dönemde daha yapıcı ilişkiler kurabileceğimize inanıyorum.
Savunma sanayi konusuna geri dönersek, tabi karşımızda önemli küresel oyuncular var. Rekabetçilik şartları çok ağır. Bu yüzden en ufak bir tereddüt göstermeden çalışmalarımıza devam ediyoruz. Millî Teknoloji Hamlesi kapsamında Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik bağımsızlığını pekiştirecek politikaları ortaya koymaya devam ediyoruz.
Bu anlamda somut stratejiler oluşturduk. Teknolojik yetkinliklerin belirlenmesi ve kritik teknolojilere yönelik yol haritası çalışmalarımız devam ediyor. Millî Teknoloji Hamlesi odak alanlarının ve önceliklerinin belirlenmesi için araştırma ve geliştirme yetkinlik haritası hazırlıyoruz.
Türkiye’nin odak sektörlerinin ihtiyacı olan stratejik malzemeler ve temel malzeme teknolojilerine yatırım yapıyoruz. Böylelikle, dış ticaret dengemize de katkı sağlamayı hedefliyoruz. Önümüzdeki dönemde araştırma ve geliştirme altyapılarımızı odak alanlarda sonuç alacak şekilde tasarlayacağız.
Diğer yandan, teknoloji üretiminde mesele standartların belirlendiği aşamada başlıyor. Buna yönelik olarak da çalışmalarımız var, standartların oluşturulduğu masada güçlü bir şekilde var olacağız.
Yenilikçi girişimciler bizim gözbebeğimiz. Aslında onlara yönelik birçok adım attık ama bu noktada hız kesmek istemiyoruz. İhtiyaçlarına uygun özel yaklaşımlar üzerinde çalışıyoruz.
Yine bizim ülke olarak yaramız olan rekabet öncesi iş birliklerini geliştirmek için çok yönlü yaklaşımlar üzerinde çalışıyoruz. Bu iş birliklerinin hukuki zeminini doğru bir şekilde oluşturacağız.