Son dönemde Türkiye hakkında dış mahreçlerde yayımlanan olumlu yorum, analiz ve çalışmaları mercekle arar olduk.
Türk dış ve güvenlik politikasının önündeki tıkanmalar ve sınamalar gelecekteki beklentiler açısından halihazırda iç karartan bir tablo ortaya çıkardı.
Ekonomimizin iç içe geçtiği, ticaretimizin belkemiğini oluşturan Batı dünyasıyla ilişkilerimiz darboğazlara girdi. AB içinde olsun, NATO bünyesinde olsun arka arkaya ihtilaflı meseleler gün geçmiyor ki Türkiye gündemine gelmesin.
Son dönemde dış medya organlarında Türkiye-NATO ilişkilerine gölge düşüren haber ve yorumlar sıklıkla yer alıyor. Bunları, bir makale yazarak yanıtlamak istedik. Türkiye’nin NATO içindeki rolü ve üstlenegeldiği yükümlülüklere açıklık getirip, mevcut soru işaretlerini ve tereddütleri ortadan kaldırmak amacı önceliğimiz oldu. Ayrıca, S 400 füze savunma sisteminin tedarik edilmesi ertesinde başta ABD olmak üzere müttefik ülkeler ile Türkiye arasında başgösteren tıkanmanın aşılmasına ilişkin bir öneri ortaya koyduk.
Avrupa Liderlik Ağı (ELN) isimli düşünce kuruluşunun web sayfasında yayımlanan makalemizin linki aşağıdadır. Makalemizi mealen şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Özellikle son zamanlarda uluslararası arenada Türkiye aleyhine artan ölçüde yazılar/yorumlar çıktığına şahit olunmaktadır. Bunlarda, Türkiye’nin NATO içinde artık güvenilir bir üye olarak görülmediği öne sürülmekte ve üyeliğimiz İttifak için adeta bir yük olarak görülmektedir.
- Karşılıklı suçlama ve atışmaların yer aldığı bu dönemde süregiden tartışmalara bir ölçü hakikat dozu aşılamak kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu nedenle makalede, yapılan tartışmaları bir parça da olsa dengeye kavuşturmak için yapıcı öneri ve perspektifler ortaya konulmuştur.
- Yaklaşık yetmiş yıldır NATO’nun üyesi bulunan Türkiye, İttifaka olan yükümlülüklerini Soğuk Savaş döneminden başlamak üzere bugüne kadar layıkıyla yerine getirmektedir. Türkiye’nin İttifak bünyesinde üstlendiği yükümlülüklerinde bir gevşeme görülmemektedir. Türkiye, civarında olan çatışma ve istikrarsızlara rağmen Balkanlar’da olsun, Afganistan’da olsun, Irak’ta olsun NATO yükümlülükleri çerçevesinde hareket etmiş ve bu bölgelerdeki İttifak operasyonlarına ciddi katkılar sağlayagelmiştir.
- Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB’ye ait önemli büyüklükte askeri kuvvetin Türkiye’nin bulunduğu bölgeye ‘hapsedilmesini’ sağlamak suretiyle Türkiye, bir yandan Merkezi ve Doğu Avrupa üzerindeki baskının azalmasını; diğer yandan, Batı Avrupa’nın emniyetli ve güvenli bir ortamda Birliklerini ihya etmelerini temin etmiştir. Bunu yaparken ağır bir askeri yük altına girmiştir.
- Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye’nin etrafı çatışma ve istikrarsızlıklara sahne olmuştur. Bu sürede Türkiye terörizm nedeniyle birçok kayba uğramış, teröre karşı savaşında ağır bedeller ödemiştir. İttifak içinde terörden en çok çeken üyenin Türkiye olduğu bir gerçektir. Bu derece ağır yükün altında kalan Türkiye kendini de hedef alan istikrarsızlıklara rağmen İttifak yükümlülüklerini üstlenmekten geri durmamıştır. Civarına güvenlik ve istikrar yansıtmadaki rolü gerilememiştir.
- Terörle çok önceden yüzleşen Türkiye, IŞİD’in sahneye çıkmasından sonra da IŞİD’e karşı kurulan Koalisyonun verdiği mücadelede ön saflarda yer almış ve İncirlik üssü dahil üç hava üssünü Koalisyon güçlerine açmıştır.
- İttifakın kollektif savunmasına katkılarını hiçbir dönemde esirgemeyen Türkiye kendi topraklarında önemli NATO komutanlıkları ile stratejik imkan ve kabiliyetlere evsahipliği yapmaktadır. 2021 yılında da NATO kuvvetlerinin, ihtiyaç duyacak müttefik ülkelere veya kriz bölgelerine intikalini sağlamak üzere tesis olunan askeri yapılanma (Öncü Kuvvet) için lider ülke yükümlülüğünü üstlenecektir.
- Türkiye, NATO Galler Zirvesinde kabul edilen, GSMH’nın %2’sinin savunmaya ayrılması hedefini tutturan ender müttefik ülkelerden biridir. NATO operasyonlarına katkı sağlayan müttefikler arasında dördüncü; İttifakın ortak harcamalarına katkısında ise beşinci sırada yer almaktadır.
- Ortak değerlere sahip demokrasilerle yönetilen otuz üyeli bir İttifakta üye ülkeler arasında zaman zaman ‘gel-git’lerin yaşanması doğaldır. Müttefikler arasında kimi dönemlerde ortaya çıkan meselelerin aşılmasında bazen diğer müttefikler, kimi zaman da Genel Sekreter uzlaştırıcı rol üstlenmiştir. Halihazırda NATO bünyesinde patlak veren ihtilaflı konuların da benzer yöntemlerle çözüme kavuşturulacağını düşünmek lazım gelir. Nitekim, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında meydana çıkan gerilimin aşılması için Genel Sekreter ön almış ve bunda başarı sağlamıştır.
- Halen İttifak için çözümü önem arzeden ihtilaflı meselelerin başında Türkiye’nin Rus menşeli S 400 füze savunma sistemini satın almış olması yer almaktadır. ABD ile Türkiye’yi karşı karşıya getiren, müttefik bir ülke olan Türkiye’ye ABD’nin yaptırım getirmesine yol açan ve NATO içinde de bir sorun haline dönüşen bu ciddi meselenin aşılması için bir uzlaşı formülü bulunması gerekmektedir.
- Makalede önerilen formül, Türkiye’nin S 400 sistemini işler halde tutmayacağını NATO bünyesinde taahhüt etmesi, bu taahhütün olağan NATO denetimine açık olması; bunun karşılığında ABD’nin Türkiye’nin tekrar tam hak ve yetkilerle F 35 programına alınmasını üstlenmesi ve Türkiye’nin uzun süredir ihtiyaç duyduğu uzun menzilli yüksek irtifa füze savunma sistemini elde etmesinde cömert bir teknoloji paylaşımını da içeren ortak üretim modelinin hayata geçirilmesidir. Bu uzlaşı formülüne göre ABD, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulamaya behemehal son vermelidir.
Son söz olarak makalenin yazarları, metni kaleme alırken hiçbir çevrenin savunuculuğunu üstlenme veya değişik bakış açılarını içeren görüşleri yok sayma gibi bir niyetle yola çıkmamışlardır. Amaçları, mesleki kariyerlerinin çok büyük bir bölümünü NATO görevlerinde geçirmiş olmaları dolayısıyla edindikleri tecrübe ve birikimlerin ışığında Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ciddi sınamalar karşısında bir çıkış yolu önermekten ibarettir. Ortaya atılan önerinin çeşitli bakış açılarından ele alınması ve tartışılması doğal ve gereklidir. Makale, Türkiye’nin uzun dönemli hayati çıkarlarına zarar verecek telafisi zor olumsuz gelişmelere karşı ön alıcı bir orta yolun bulunmasına katkı sağlamak amacını taşımaktadır.
Kaynak: EDAM